Bir adı da zelzele olan deprem, bir kere daha anladık ki, en önemli doğa afetidir. Çok önemli olmasına rağmen, sel gibi orman yangınları gibi, maden faciaları gibi afetler, ateş düştüğü yeri yakar misali anladık ki, gerçekten şiddetli bir depremin yanında devede kulak kalır.
Yarattığı yıkım ve can kaybından dolayı 6 Şubat 2023 Maraş Hatay çifte depreminden sonra, çok büyük tarifi imkânsız acılar yaşadık yaşıyoruz. 11 ili kapsayan yüzlerce hatta bin senede bir görülen bu deprem felaketinde on binlerce binalarımız yıkıldı ve bu binalar yüz binlerce yaralı yanında 45 bin insanımıza maalesef mezar oldu.
İnsanoğlu, on binlerce seneden beri doğa olaylarını anlamak ve onunla barışmak ve onu dizginlemek için, çok kafa yormuş ve çevresini, dünyayı, kâinatı, insanları, hayvanları ve bitkileri hep merak etmiş ve bunları kendine göre yorumlamıştır.
İlk zamanlar gök gürültüsünü duyup ve her yeri aydınlatan şimşeğin çakmasını gören ve düşen yıldırımın bir canavar gibi çıkardığı sesini duyan insanoğlu, gökte bir tanrı olduğuna, dünyayı ve bizleri kontrol ettiği fikrine kapıldı. Depremlerde ise bu defa yerin altında evimizi barkımızı yıkan bağıran bizleri sarsarak korkutan öldüren cezalandırıcı bir tanrı olduğuna inanmış ve bunlarla bizleri dolaylı dolaysız ikaz ettiğini sanmış.
Bunların yanında tüm doğa olaylarından dolayı insanlar, ay tanrısı güneş tanrısı, sel tanrısı, fırtına tanrısı, aşk tanrısı bereket tanrısı toprak ana tanrısı gibi onlarca hatta yüzlerce tanrı olduğuna inanmıştır. Bunun yanında her kabilelinde totem denen kendine özgü koruyucu tanrıları da varmış.
1969 da Apolla denen uzay aracı ile Aya giden insanoğlu orada yürümeye başlayınca bunu tüm dünya gibi bizde merakla izliyor ve insanlık adına büyük gurur duyuyorduk. O zamanlar seksen yaşlarında olan ninem bizlere döndü ve,
Müslüm oğlum, bunlara sakın inanmayın. Ay bir nurdur hiç oraya gidilir mi? İnsanı çarpar oğlum, çarpar demişti. Ne söylediysek ona, dünya çapındaki bu olayı inandıramadık bir türlü.
1966 yılındaki 6,9 şiddetindeki Varto depreminde, 2400 can kaybı yanında yüz bin civarında yaralımız olmuştu. O zamanda başta ninem olmak üzere ev halkı kadınlarına bunun bir doğa olayından olduğunu bir türlü anlatamamıştık. Hatta onlar dünyanın yuvarlak bir küre değil tepsi gibi dümdüz olduğuna inanır ve iddia ederlerdi. Bu görüş binlerce seneden beri devam etmiş halen, yerin altındaki oluşumları inceleyen ve olayları izah eden 150 yıllık Jeoloji, jeofizik gibi bilimlere rağmen insanların bir kısmı dünyayı şöyle kabul ediyor ve özetle, bunları şöyle anlamaya anlatmaya devam ediyorlardı.
Güya bir zamanlar dünya düzmüş ve bir sarı öküzün boynuzları üzerinde dururmuş. Öküzün boynuzları yakuttanmış ve tam yedi bin ayağı varmış. Bir ayağından öbür ayağına gitmek binlerce yıl alırmış.
Bu öküz başı da bir balığın üzerinde dururmuş. Balık uçsuz bucaksız suların içinde, ne zaman titrese, azıcık yönünü değiştirirse öküz de titrer, düşecek gibi olur; bundan dolayı dünya da zangır zangır sallanırmış.
Bu varsayımın nereden geldiği üzerine çok kafa yordum doğrusu. Ezoterik yani özel ve herkesçe bilinmeyen bilgilere ve coğrafi mitoslara kadar araştırdım ve sonunda acaba bunun mecazi bir anlatım olduğunu bilmeyenler tarafından evirilerek bu hale getirilmiş olasılığını düşünmeye başlamıştım.
Tabidir ki, saatte 1750 km hızla kendi etrafında dönen ve ekvatordan çevresi 40 bin km olan bu devasa dünya denen kütleyi, bir balık ve bir öküz nasıl kaldırabileceğine, İnsanlar buna nasıl neden inanıyorlardı. İmdadıma coğrafya hocamız rahmetli Celal Aşar hocam yetişti.
Hocam ninem ve birçok insan böyle söylüyor deyince hocam,
Müslüm bunu şöyle anlayabiliriz. Dünyamızda sahilde yaşayan insanlar balık ve su ürünleri ile beslenirken bozkırda ve tarım alanlarında yaşayanlarda ise genelde öküzle ekilip biçilen arpa buğday mercimek ve diğer tarım ürünleri ile hayatlarını devam etmektedirler. Bu nedenle insanlar dünyadaki hayatın yükü balık ve öküzün üzerinde demek istemişler. Dedi bende,
Peki, hocam niye boğa değil de öküz? Dedim,
Müslüm, öküz boğaların yaşlı halleridir. Boğalar rahat duramazlar bunları dizginlemek ekin ekerken çifte bağlamak mümkün değildir. Halkımızın bu konuda, “ iki boğa bir ahırda barınamazlar “ sözü bunu ima eder. Bir öküzü bir çocuk bile idare edebilir. Boğanın gücüde elbette erkekteki “ testosteron hormonundan “ ileri gelir demişti. Boğa yaşlanınca bu hormon azaldığı için, öküzler çok uysal olurlar.
Jeologlara göre, 4 buçuk milyar sene önce güneşten kopan bu güzelim gezegenimizde bir buçuk iki milyon sene önce fay hatları plakaları oluşmuştu. Bu dev enerji kütleleri birbirlerini sıkıştırınca açığa çıkan enerji ile küçüklü büyüklü deprem dediğimiz doğa olaylarına sebep olmaktadır. Bundan dolayı fay hatları ve deprem olayları daha milyonlarca sene de sürecek diyorlar.
Deprem değil bina
Bundan dolayı, deprem uzmanları diyor ki, insanların ölmesi, yaralanması ve evinin barkının yıkılması yerle bir olması depremden değil çürük binalardan olmasıdır. Hatay- Maraş depreminde hepimiz televizyonlarda radyolarda ve her türlü medyada yüz yılın hatta bin yılın felaketini maalesef yakinen görmüş olduk. Saniyeler içinde dev gibi binaların nasıl tuzla buz olduğunu da gördük.
Japonya Kore ve Şili’de 9,2 şiddetindeki depremlerde bile, binalara bir şeyler olmadığını, can kaybı ve yaralıların yok denecek kadar az olduğu halde niçin bizde bu kadar zayiat olmaktadır? Çünkü binalar ehli olmayan insanların ellerinde yapıldığı için. Bilgisiz ve liyakatsiz müttehitlerince fay hattı araştırması yapılmadığı için. Mimar ve mühendislerin görüşleri alınmadığı için. İnşaatlar denetimciler tarafından yeterince denetlenmediği için. Hükümetlerin, iki senede bir çıkardıkları imar barışı ve paralı imar aflarından dolayı o kadar suçlu var ki. Hangisini sayayım? İşte bundan dolayı, Japonya gibim ülkeler en son teknolojileri kullanarak uzun zamandır 50 katlı binalarda depremle birlikte yaşamaya alışmışlar. Buda gösteriyor ki, gerçek bir hukuk devletinde kaç şiddetinde olursa olsun binalar yıkılmaz.
Ebrar sitesi, kader değil cinayet
Urfalı şair ve yazar, Abdullah Haktankaçmaz diyor ki, 6 Şubat depreminin simgesi kesinlikle Kahramanmaraş’taki Ebrar Sitesi’dir.Tam 5 gün bu siteye kurtarma ekipleri gelmedi. Ancak simge oluşunun nedeni bu değil.
Ebrar Sitesi’nin mütehhitti Emekli Din Dersi ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Tevfik Tepebaşı. Adam, halk arasında abdestli namazlı ağzı dualı, kalbi zikirli. Bütün Ebrar konutlarını “Depreme dayanıklı cennetten bir köşe” diyerek pazarlamış. Dindar vatandaşlarımız da “Alnı secdeye değiyor, çalmaz çırpmaz, paramız da Müslümana gitsin” diyerek konutları güvenle satın almışlar.
6 Şubat Depreminde Ebrar Sitesi’nin her biri 32 daireli 8 bloku yerle bir oldu, tam 1200 kişi öldü. Tv gazetecisi site enkazına yaklaşıyor, beton blokları eline alıp ufalıyor. Aaa o da ne? Alnı secdeli Din Dersi ve Ahlak Bilgisi öğretmenimiz çimentodan demirden çaldıkça çalmış. Kamera inşaat demirlerine, yakın plan yaklaşıyor ve olması gerekenin yarısı kalınlıkta; demirden de çalınmış. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bu blokların altında fırınlar, marketler, kafeler yapılmış.
Ama hakkını yemeyelim Tevfik Tepebaşı yaptığı siteye güzel bir isim koymuş: “Ebrar” Arapça “Güzel huylu, çalmaz çırpmaz, haram yemez” anlamı taşıyor.
Ebrar Sitesi sadece Kahramanmaraş değil, Türkiye’dir. “Allah İle Aldatmak” dedikleri işte budur.
Ey afet, Bizi affet
17 ağustos 1999 Marmara depreminden hemen sonra, yapılan büyük planlar projelerin başında toplanan deprem vergileri gelmektedir. Toplanan bu vergiler maalesef otoban ve duble yollara köprülere tünellere ve başka yerlere kaynak olarak aktarılınca kasada deprem için para kalmamış.
Bu korkunç depremde binlerce insanın yanında maalesef halam oğlu Zeki ve eşi Feryali de kaybetmiştik. Onlar tatil için Yalova Çınar’cığa vardıklarında Yalova’da toplanan bacanakların ısrarı üzerine oraya gider ve akşam saat 8 de buluşmuş olurlar. Yemekler çaylar kahveler ve şen şakrak sohbetin ardından ev sahibi bacanak gece 11 de misafirlerinden müsaade isteyerek ayrılıp vardiyasına gider. Gece 3 te olan depremle büyük kıyamet kopar ve kaldıkları Fatih apartmanı yerle bir olur ve gece vardiyaya giden bacanak hariç maalesef hiç kurtulan olmaz. Kurtulan bacanak hıçkırarak anlatıyor,
-biz 6 ay öncesine kadar arka caddedeki bir binada ikamet ederken, sahil tarafındaki yeni bitmiş, sağlam görünümlü çok şirin olan bu apartmanın dördüncü katındaki daireye, kızlarımın ve eşimin ısrarı üzerine, eskisini satıp bu daireyi alıp yerleştik. Bizim bina yerle bir olurken eski binamıza hiçbir şey olmamış sapa sağlam duruyordu Nerden bilecektik, büyük paralarla aldığımız bu binanın bizlere mezar olacağını?
Deprem uzmanlarının o kadar ciddi ikazlarına rağmen yirmi, yirmi beş senedir nasıl oldu bilemiyorum milletçe bir inşaat çılgınlık furyasına yakalandık. Almanya’da 3 bin beş yüz tüm Avrupa’da 30 bin müteahhit varken, ülkemizde niçin 370 bin müteahhit var, oturup düşünmemiz gerekmez mi?
Ülkemizde müteahhitlik yapmak için yeterli paran olması yeterken, Almanya’da 3 yıl uygulamalı, paralı Ausbildunğ yani, mesleki çıraklık ustalık eğitimini almanız şart.
Üç yıl önce eşimle gittiğimiz Almanya’ya akraba ziyaretine gittiğimizde bir gün damadımız Haşim bana şömineyi göstererek
-bak enişte, evimizde şu gördüğün şömineyi kurmak için neler yaptım biliyor musun dedi ve devam etti,
-önce belediyeye dilekçe ile müracaat etmek zorundasın. Ve gittim. Bir gün sonra dedikleri saatte iki eleman geldi ve ancak bir dirsek ve üç boru kullanmamızı ve şömineye kenarına ne kadar mermer koyacağımıza kadar her şeyi anlattı bir şeyler imzalattı ve giderken bir hafta sonra gelip kontrol edeceklerini söylediler. Gerçekten bir hafta sonra geldiler kontrol ettiler ve şömineyi de yakarak bize izin belgesini de verdiler. Soruyorum
-Allah aşkına, Türkiye’de niçin, böyle bir tüzük kanun niye yok. Adamlar giderken bize dediler ki,
-bu sizleri ve komşularınızı herhangi bir yangından kurtarmak içindir.
İşte size küçük bir örnek, Hangi dinden olursa olsun, işte dürüstlük işte size güzel ahlak. İşte size denetim ve uygulama…
Eksen kayması nedir?
Uzmanlar diyor ki, dünyanın kutuplar arasındaki ekseni her bin senede bir, ufak kaymalar gösterir. Buda çeşitli alışık olmadığımız birçok doğa olaylarına sebep olur. Uzmanlar diyor ki, son eksen kayması 2020 de başladı, 2023te pik yapacak ve 2025 yılında da bitecek. Bu kayan eksenden fay hatları da nasibini almaktadır.
Tüm dünya ve ülkemiz, ancak gerçek hukuk devletinde liyakatli dürüst işin ehli yönetimlerin idaresinde ve ancak ilmin ve bilimin ışığında ve önderliğinde bu felaketlerden kurtulabilir…