DOLAR 34,5193 % 0.05
EURO 36,5280 % -0.14
STERLIN 43,8128 % 0.09
FRANG 39,0696 % -0.12
ALTIN 2.908,79 % -0,39
BITCOIN 93.106,99 1.511

İstisnasız Eshabın hepsi Cennetliktir

Yayınlanma Tarihi : Google News
0

Muhterem Kardeşlerim…
Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde Cennet ile müjdelenen Eshab-ı Kiramdan herhangi birine kâfir demek, küfre sebep olur. Eshab-ı Kiramın istisnasız hepsinin Cennetlik olduğu Âyet ve Hadislerle bildirilmiştir.
Efendim;
Eshab-ı Kiramın her birini sevmemiz, hepsine saygı göstermemiz lazımdır. Aralarında yaptıkları muharebeleri, Allahü Teâlâ’nın emrini yerine getirmek için yaptıklarına inanmak lazımdır. Bu muharebelere katılanların hiçbirinde makam, şöhret, para hırsı yoktu. Hepsi dinin emrini yerine getirmek gayesinde idiler.

Hazreti Osman şehit olunca, bütün Müslümanlar, Hazreti Ali’yi halife yaptılar. Halife hazretleri, önce ortalığı yatıştırmaya başladı. Sahabe-i Kiramdan birçoğu ise ve bilhassa Aşere-i Mübeşşereden, yani Cennet ile müjdelenen on kişiden biri olan ve yedinci dedesinde Peygamber Efendimiz ile akraba olan ve İslamiyet’in ilk zamanında imana gelip, kâfirlerden çok cefa çeken ve İstanbul’da medfun bulunan Halid ibni Zeyd eba Eyyub-el Ensari ile ahiret kardeşi olan Talha ve yine Aşere-i Mübeşşereden Zübeyr ve Peygamberimizin ölünceye kadar sevgilisi olan ve Kur’an-ı Kerimde Allahü Teâlâ tarafından methedilmek saadetiyle şereflenen Hazreti Âişe validemiz, Hazreti Osman’ın katillerinin hemen yakalanarak kısas yapılmasını Halifeden istediler. Halifede, “Ortalık karışık olduğundan, bu işe başlarsam, fitnenin artmasına ve belki ikinci bir facianın çıkmasına sebep olur. Önce isyanı bastırayım, ortalığı rahata kavuşturayım, ondan sonra, Allahü Teâlâ’nın kısas emrini yapacağım” dedi. Karşı taraftakiler ise, katillerin, şimdi bile belli olmadığını, daha sonra hiç bulunamayacaklarını, fitnenin daha da büyüyeceğini, halife öldürmenin âdet haline geleceğini ve dinin emri yapılamayacağını, ancak şimdi mümkün olduğunu, ictihad ederek söylediler.

Böyle ictihad edenler arasında bulunan Talha, Şam’da vazifeli olduğu için, Bedir’de bulunamamış, diğer bütün gazalarda bulunmuş, hele Uhud muharebesinde, Allahü Teâlâ’nın yolunda çok işkencelere uğramıştı. Resulullah’a kendisini siper etmiş ve Peygamber Efendimizi ok yağmuru altında sırtına alarak kayaya çıkarmıştı.

Resulullah’ın, “Talha ve Zübeyr Cennette benim komşularımdır” buyurduğunu, Hazreti Ali söylüyor. Zübeyr bin Avvam da, Haticet-ül-Kübra’nın biraderinin oğludur ve Peygamber Efendimizin halası Safiyye’nin oğlu olup, İslamiyet’in ilk günlerinde, onbeş yaşında iken Müslüman olmuştur. Allahü Teâlâ’nın yolunda ilk kılıç çeken budur. Yani, İslam subaylarının birincisidir. Birçok gazalarda ve en tehlikeli anlarda, Resulullah’ın önünde çarpışarak çok yerinden yaralanmıştı. Peygamber Efendimiz, “Her Peygamberin havarisi vardır. Benim havarim Zübeyr’dir” buyurmuştur. Hazreti Ömer vefat edeceği zaman, halife olmaya layık gördüğü altı kişiden biri Talha, biri de Zübeyr’dir. Zübeyr çok zengin olup, bütün servetini Resulullah uğrunda feda etmişti.

İşte bu büyük zatlar, kısasın hemen yapılmasına ictihad edip, şiddetle istediler. O zaman, Eshab-ı Kiram’ın ictihadı üç türlü idi. Bir kısmı, Halife gibi ictihad etmişti. Bir kısmı da, karşı taraf gibi ictihad etmişti. Üçüncü kısım ise, susmayı uygun görmüştü. Bunlardan her birinin, başkasına uymayıp kendi ictihadı ile hareket etmesi lazım idi. Birinci ve ikinci kısımda olanlar çoğaldı. Abdullah bin Sebe adındaki Yahudi, işe karışarak, iş muharebeye sürüklendi ve Basra ve Cemel vakaları meydana geldi.

Hazreti Muaviye, o zaman Şam’da vali idi. Üçüncü kısım ictihadında olup, idaresindeki Müslümanları bu muharebelere karıştırmamıştı. Hepsinin rahat ve sükunetle yaşamasını temin etmişti. Fakat, Hazreti Ali Şamlıları da çağırınca, Hazreti Muaviye, birçok Hadis-i Şerifleri düşünerek, karşı taraf gibi ictihad etti. Halife Şamlılarla anlaşmak üzere iken, araya siyonizm, Yahudi parmağı karışarak, Sıffin Muharebesi meydana geldi.

Bu muharebelerde, Eshab-ı Kiram birbirlerini incitmeyi, intikam almayı, hilafete, saltanata, rütbe ve servete kavuşmayı asla düşünmemiş, yalnız ictihadları farklı olduğundan, dinin emrini yerine getirmeye uğraşmışlardır. Muharebe zamanında bile, birbirleri ile mektuplaştıkları, nasihat verdikleri, seviştikleri çok misallerle meydandadır. Mesela, Sıffin muharebesi sıralarında, İstanbul imparatoru ikinci Kostantin, hudutlardaki İslam şehirlerine rahatsızlık veriyordu. Hazreti Muaviye, ona mektup yazıp: “Bu sarkıntılıktan vazgeçmezsen, şimdi efendimle sulh yapar, onun askerinin kumandanı olur, oraya gelip, şehirlerini yakarım. Seni domuzlara çoban yaparım” demişti. Yine aynı zamanda, halife Hazreti Ali, büyük bir kalabalık karşısında “Kardeşlerimiz bizden ayrıldı. Onlar, kâfir ve fâsık değildirler. Çünkü, ictihadları öyle oldu” buyurdu. Birbirleri ile harp ederken, biri ötekine kardeşim dedi. O da, buna efendim dedi. Bunların muharebeleri, ictihadları ayrı olduğu için olup, saltanat için, mal ve şöhret için değildi. (Eshab-ı Kiram kitabı)

Burada bunu ispat için bir güzel misal verelim:
Eshab-ı Kiramın, Ensarın büyüklerinden, Peygamber Efendimizin Mihmandârı, Sancaktârı ve katiplerinden olan Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri [Türkiye’de Eyüp Sultan denilmekle meşhurdur] 670 (H.50) senesinde İstanbul’da şehit olmuştur.

Resulullah, Medine’ye hicret edince, deve bunun kapısında çöktü. Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay bu mübarek Sahabinin evinde misafir kaldı. Bütün Eshab-ı Kiram istediği halde, Resulullah’ı yedi ay ağırlama ve evinde bulundurma şerefi bu mübarek zata nasip oldu. Medine ahalisi Hazreti Halid’in evine gelip Resul-i Ekremi ziyaret etti.

Hazreti Halid, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve başka gazalarda Resulullah Efendimizin yanında bulundu ve hayır dualarına kavuştu. Birçok muharebelerde sancaktârlık hizmeti ile şereflendi. Bu sebeple kendisine Sancaktâr-ı Resulullah ünvanı verildi. Yüzelli Hadis-i Şerif haber vermiştir. İhtiyar olduğu halde Hazreti Muaviye zamanında, Süfyan bin Avf kumandasındaki ordu ile İstanbul’u almaya geldi. Yezid’in de bulunduğu asker arasında otuzüç sahabi vardı. Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Zübeyr hazretleri de Ebu Eyyüb-el Ensari Halid hazretleri ile beraberdi. Bunlardan Hazreti Halid dizanteriden vefat etti.

Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri, Cemel ve Sıffin vakalarında, Hazreti Ali’nin yanında bulundu. Kumandanları arasında yer aldı. Hakemlerin kararı ile Hazreti Muaviye Halife seçildiği gün, Medine’de Hazreti Ali tarafından vali idi. Suriye, Filistin muharebelerinde, Mısır ve Kıbrıs’ın fethinde bulundu. Gayet şecaatli ve pek kahramandı. Bir muharebede özrü sebebiyle bulunmadığı için hep üzülürdü.

İlk imana gelenlerden ve hayatta iken ismen Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hazreti Talha ile ahiret kardeşi idi. Resulullah Efendimiz yapmıştı.

[Ki bu Talha hazretleri, Hicretin 36. yılında, Cemel vakasında, Hazreti Ali’ye karşı savaş edenler arasında idi. Bu muharebede şehit olunca, Hazreti Ali çok üzüldü. Ağlayarak yanına gitti, mübarek elleri ile, toprağı yüzünden sildi. Cenaze namazını kendi kıldırdı.]

Evet, bu yüce sahabi, Resulullah’ın sancaktârı, Hazreti Ali’nin Kumandan ve Valilerinden Hazreti Halid, bir zaman önce kendisine karşı savaştığı Hazreti Muaviye’nin, Halifeliği zamanında İstanbul’un fethi için teşkil ettiği orduya katıldı. Birbirlerini sevmeselerdi, Hazreti Ali Efendimizin buyurduğu gibi, birbirlerini kardeş bilmeselerdi hiç Hazreti Muaviye’nin Halifeliği zamanında onun emrine girip, fetih için gönderdiği orduya katılır mıydı? Ki bu katılması onun şehit olmasına da sebep oldu. (Kısas-ı Enbiya, Şevahüd-ün-nübüvve, Tezkire-i Kurtubi muhtasarı, H. S. Vesikaları, Eshab-ı Kiram, S. Ebediyye)

İmam-ı Müslim’in üstadlarından Ebu Züratirrazi, kitabında diyor ki:
“Eshab-ı Kiramı aşağılayan, onlara dil uzatan, zındıktır. Müslümanların, Resulullah’ın düşmanlarını düşman bilmeleri ve onlara, Ehl-i Beytin düşmanlarından daha fazla lanet etmeleri lazım gelir. Resulullah’ın büyük düşmanı olan ve çok eziyet ve cefalar etmiş olan Ebu Cehile lanet etmiyorlar, ona bir şey demiyorlar da, Resulullah’ın methettiği, sevdiği Hazreti Muaviye’yi, Ehl-i Beyte düşman zannedip, bu kerim olan zata dil uzatıyorlar ve hâşâ lanet ediyorlar. Bu nasıl dindir, nasıl Müslümanlıktır? Muhammed aleyhisselamın, Allahü Teâlâ’nın Peygamberi olduğunu, Kur’an-ı Kerim’in Ona Allahü Teâlâ’dan geldiğini bizlere ulaştıran Eshab-ı Kiramdır. Eshab-ı Kiramı büyük ve doğru bilmeyen, onların bizlere ulaştırdıkları haberlere de inanmaz ve tabii, dinleri yıkılır, gider.”

Mirat-i Kâinatın 327. sayfasında buyuruyor ki:
Akaid kitaplarının hepsinde şöyle yazılıdır: Eshab-ı Kiram’ın hepsini büyük bilmek, hepsine hüsnü zan etmek, hepsinin salih ve adil olduğuna inanmak, hiçbirine dil uzatmamak, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevdiği için, ötekileri fena bilmemek kati deliller ile bütün Müslümanlara vaciptir.

Mevahib-i Ledünniyyede, “Eshabımın ismini işitince, susunuz! Şanlarına yakışmayan sözleri söylemeyiniz” Hadis-i Şerifi yazılıdır.

Eshab-ı Kiramın şanlarına layık olmayan sözleri söylemek, Müslümanlara yakışmaz. Onların muharebeleri kötü sebeplerle, aşağı düşüncelerle değildi. Onların ruhları ve nefsleri, insanların en iyisinin ve yükseğinin huzurunda bulunarak, mübarek sohbet ve nasihatlerini dinleyerek temizlenmiş, nurlanmış, kalblerinde kin ve geçimsizlik kalmamıştı. Her biri ictihad makamına yükselmiş olduğundan, kendi ictihadlarına uygun hareket etmeleri lazım ve vacip idi. Bazı işlerde ictihadları ayrılınca birbirlerine uymayıp, kendi ictihadlarına uymaları doğru yol idi. Onların birbirlerine uymamaları da, uymaları gibi, hak üzere idi. Nefsin arzusu değildi.

Yine 327. sayfada diyor ki:
İmam-ı Azam Ebu Hanife buyurdu ki:
Hazreti Ebu Bekir ile Hazreti Ömer’i üstün tutup, Hazreti Osman ile İmam-ı Ali’yi sevmek Ehl-i Sünnet vel Cemaat alametlerindendir. Bu ikisini üstün ve ikisini de sevgili tutmak, Cehennemden kurtulanlara mahsustur. İkisinin üstünlüğünü Eshab-ı Kiramın hepsi söylemiş ve Tabiinin hepsi din imamlarımıza bildirmiş ve imamlarımız, kitaplarında yazmıştır. Mesela İmam-ı Şafii’nin ve Ebül-Hasan Eşari’nin, Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer’i bütün ümmetin üstünde bildirdikleri muhakkaktır. İmam-ı Ali’nin dahi, halife iken, ileri gelen kimselere karşı, “Ebu Bekir ile Ömer’in, bu ümmetin en üstünü olduklarını” buyurduğu muhakkaktır. “Benden sonra ümmetin en yükseği, Ebu Bekir ile Ömer’dir”, Hadis-i Şerifini İmam-ı Ali’den işittiklerini İmam-ı Zehebi ve İmam-ı Buhari bildiriyor. Şii Âlimlerinin büyüklerinden Abdürrezzak-ı Lahici de, bu ikisinin yüksek olduğunu söylüyor ve diyor ki, “İmam-ı Ali’nin yüksek olduğunu ve en çok Onu sevdiğimi söylediğim halde, Onun yolundan ayrılarak, kendi görüşlerime uyabilir miyim? Çünkü O, Ebu Bekir ile Ömer’in kendisinden daha üstün olduklarını söylemiştir.” Abdürrezzak bin Ali Lahici, Kum şehrinde Müderris idi. 1051 [m. 1642] de vefat etti. (Eshab-ı Kiram kitabı)

Eshab-ı Kiram arasındaki muharebeler iyi niyetlerle, güzel sebeplerle yapılmış olup, inat ve düşmanlık ile değildi. Çünkü onların hepsi Peygamber Efendimizin sohbeti ile, hırs, kin ve düşmanlık gibi şeylerden temizlenmişlerdi. Her biri kendi ictihadına göre hareket etmiştir. İctihadı doğru olanlara iki veya on sevap, isabet etmeyenlere de bir sevap vardır. O hâlde doğruyu bulmaya çalışıp da bulamayıp yanılanlarına da doğru olanlar gibi dil uzatmamak lazımdır. Hazreti Ali kendisinden ayrılanlar için, “Kardeşlerimiz bizden ayrıldı, onlar kâfir, fâsık değildir. Çünkü ictihatlarına göre hareket ediyorlar” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz de, “Eshabıma dil uzatmaktan sakınınız” buyurmuştur.

Eshab-ı Kiramın hepsini büyük bilmemiz ve hepsini hürmetle, iyilikle anmamız lazımdır. Çünkü Eshab-ı Kiramı sevmek, Peygamber efendimizi sevmekten ileri gelir. Eshab-ı Kirama düşmanlık, Peygamber Efendimize düşmanlık olur.
Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri buyurdu ki:
“Eshab-ı kirama hürmet etmeyen bir kimse, Muhammed aleyhisselama iman etmiş olmaz.”

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

YORUM YAP