Köyde kalan daha doğrusu yaşayan tek büyüğümüz amcam, aslında biz de büyükler sınıfına geçtik ya kabullenemiyoruz sanırım.
90’nına merdiven dayamış amcam, oğlu, gelini, torunları, ben ve benim oğlum bahçedeki kamelyada oturmuş bayram ziyareti vesilesiyle sohbet ediyoruz.
Karşısında bir mühendis, bir öğretim görevlisi, bir sağlıkçı, bir iktisatçı ve iki lise mezunu var. O bir anfide ders verir gibi anlatıyor. Doksan yıllık bir hayat üniversitesi mezunu. En tecrübeli olan ben bile, (kendime yaşlı dememek için direniyorum) onu anlamakta zorlanıyor, ne kadar anlayış ve düşünce tembeli olduğumuzu iliklerime kadar hissediyorum. Dedemden, onun arkadaşlarından, aralarındaki güzel muhabbetlerden, o dönemdeki bayramlardan bahsediyor.
Yokluk yılları. Bir köyde üç beş kişinin ancak kurban kesebildiği dönemler. O zamanki bayramların güzelliklerini anlatıyor. Yani taa 80 yıl evelki çocukluğuna gidiyor. Yokluğun güzelliği mi olur diyeceksiniz. Aslında güzel- çirkin, iyi – kötü kavramları sadece algılardan, daha doğrusu duygulardan ibarettir.
O günleri özlüyor ama dönemiyor, bu günlere gelmek istiyor ama gelemiyor. Belli ki bu paradoks onu bunaltıyor ve yoruyor. Bakışları derinlere dalıp, dönülmez akşamın ufkunda kaybolmak istercesine ellerini masanın üzerinde birleştirip yastık yaparak uyuyor..
Dönüş yolunda epeydir göremediğim, sevdiğim bir amcamız, namıdiğer Skoda Ahmet arıyor telefonla.
Birbirini tanımayan, hiç görmemiş ama aynı dönemde çocukluklarını yaşamış bu iki insan aynı şeylerden bahsediyor. O da amcam gibi geçmişi özlüyor.
Bir farkla ki; Ahmet amca ayda en az iki kitap okur. Hâla bir iki gazeteye abonedir, her gün gazeteleri evine gelir. Benim gibi aktif bir insanın hayattan pasifize olması çok zor dedi be Mustafa’m. Eve kapandım, dünyaya açılan tek pencerem kitaplarım ve her gün gelen gazetem diyor. O kadar güzel, düzgün cümleler kuruyorki, tanımayan ellisinde bir entellektüel sanır. Bizim de artık yaşlı moduna girdiğimizi unutup, gençliğinizin kıymetini bilin diye de ilave yapıyor.
Peki ne oldu? Neler oldu? Ya da hiç bir şey olmadı, hayat doğal akışında devam ediyor da biz mi bir şeyler oldu sanıyoruz.? Sanırım, öyle sanıyoruz.!
Annesinin, babasının, dedesinin, Hulasa-i kelâm büyüklerinin elini öpebilenler, onları ziyaret edebilenler gençtir. Bunlardan mahrum olanlar ise yaşlıdır, yaşlılık yolundadır.! İnsanın kendisini yaşlı hissetmesi aslında bizim yaşla alâkalı sandığımız geçmişe dair bir yoksunluk duyguları mazumesidir.
Gençler bu duyguyu anlayamaz çünkü insan “yaşamadığı, mahrumu olmadığı” duygulara yabancıdır.
İşte kuşak farkı dediğimiz durum aslında bu yabancılık ve mahrumiyet duygularının çatışmasından ibarettir.
28 Haziran 2023
Mustafa Aydın