Ey insanlık, alarm çalıyor. Lütfen artık uyanın. Sizlere kocaman bir günaydın demek istiyorum. İnsanlığa yaşatılan bu cehennem, avuç kadar doymaz bir ailenin, bilinçsizliklerinden dolayı sürüleştirilmiş, suskun bir çoğunluğun ve birlik olduklarında engelleyebilecek yetkisi ve gücü olan çıkar korkağı üst düzey yöneticiler yüzünden…
Evrenin ve aptallığın sonu yoktur demiştir bir düşünür. Bunlara bir üçüncü olarak insanın doymazlığını eklersek hata yapmış olmayız. İnsan kendisine verilen nimetlerden insanlara ve diğer canlılara vererek onları mutlu etmedikçe insanlığı eksik kalır. Çünkü insan olduğumuzu anlamamız için birinin gülümsemesine sebep olmamız lazımdır. Bunları niçin söylüyorum. Çünkü bugün etrafımızda cereyan eden olayları hepimiz endişe ve korku ile takip ediyoruz. Bu endişe ve korku sadece kendimiz için değil, aynı zamanda evlatlarımız ve gelecek nesillerimiz içindir. Bugünlerde şahit olduğumuz raporlar, analiz ve sentezler yaklaşmakta olan üçüncü dünya savaşına doğru gittiğimizi gösteriyor. Bu duygu ve hisleri bizim gibi insanların şu anda yaşaması doğal olabilir. Ama olayın buraya doğru gideceğini dair uzmanlar tarafından son yirmi beş yıldır dillendirilmekteydi. Bu konuda birçok farklı dilde eserler yazılmış ve yirmi birinci yüzyılın insanlık tarihinin en vahşi savaşlarına ve kıyımlarına şahit olacağına işaret edilmiştir.
Yanlış analiz yapmış olanlar Sovyetler birliğinin dağılması ile daha huzurlu bir dünyanın olabileceği yanılgısı ile hareket ettiler veya ettirildiler. Ama ne yazık ki kalp krizi geçirir gibi dağılan Sovyetler birliğinin dağıldığı doksan bir yılında ABD zaman kaybetmeden aynı yıl içinde Irak’a kitlesel imha silah bahanesi ile savaş açtı. Bu savaş sonucunda hastaneler, okullar, caddeler ve ülkenin alt yapısı yerle bir edildi. Bu insafsız saldırılardan sonra yıllarca süren ambargo baba Bush ve Bill Clinton başkanlığı süresince devam etti. Bu zalimce uygulama gıdasızlık, ilaçsızlık ve sütten mahrum kalan yarım milyondan fazla Iraklı çocuğun ölümüne sebep oldu. Ve izlerken insanlığımızdan utandığımız soruyu bir gazeteci, zamanın ABD dış işleri bakanına sordu. Bu savaştan dolayı yarım milyondan fazla Iraklı çocuk öldü sizce buna değer miydi? Evet cevabını pervasızca ve ses tonu dahi titremeden veren bu kadın aslında bize olmayan vicdanının ne ile beslendiğini söylüyordu.
Yarım milyon çocuk ona hiçbir şey ifade etmiyordu. Yarım milyon Iraklı çocuk olmasa da olurdu. Zira onlara göre bunlar gerçek insan bile değildi. Bundan dolayı öldürülmelerinde hiçbir sakınca yoktu. Zira bunu kültürlerine yerleştirmiş ve ekranlarına da yıllardır taşımışlardı. Mesela, rambo karakteri ile birkaç esiri kurtarmak için yüzlerce insanı göz kırpmadan öldürebiliyor ve bu bir kahramanlık olarak bütün dünyada yayınlanabiliyordu. Nasıl olsa bir tek kişi dahi çıkıp bir iki insan için yüzlerce insan nasıl öldürülebilir demiyordu. Sinemaları bile vahşet ve Amerikalı olmayan insana değer vermeyen bir kültüre mensup bu insanlara nasıl güvenebiliriz? Sıkıntı uzmanlara göre her gün katlanarak büyüyor. Hepimiz için hayati derecede önemli olan bu konudan habersizce hayatlarımızı sürdürmekteyiz. Büyük ekonomist Keynes ABD’nin, toplumların servet ve geleceklerini çalıyor olduğunu söylemiştir. Bunun farkına varılmasının da nerdeyse imkânsız olduğunu söylemiştir. Keynes’in yaşadığı dönemde bu bilginin yayılma imkânı olmadığından o zaman söylediğinde haklıydı.
Ama bu gün internet ve haberleşme çağıdır. Herhangi bir haberin dünyanın bir ucundan öbür ucuna taşınması saniyelerimizi bile almıyor. Gizlenmeye çalışılanlar ve bizleri bekleyen durum çok büyük tehlikeler arz etmektedir. Bundan dolayı bu tehlikenin farkında olan herkesin bunu yayması ve anlayanların da bu tehlike ile mücadele etmesi gerekmektedir. Bu mücadele, bir yerde bütün dünyanın ortak mücadelesidir. Konuyu ve ciddiyetini kavramaktan ileri gelen kararlılığımız ve birlikte oluşturacağımız güç ne kadar büyük olursa, beklenen tufana karşı bir o kadar şansımızı artırmış olacağız. Öyle bir tufan ki, yaşı kuruyu dinlemeden hepsini önüne katıp yerle bir edecek bir tufan. Bu sözlere biri çıkıp cevaben belki öyle şey olur mu? Diyecektir. Benim şu kadar birikimim şu kadar rezervim var bunları kullanırım. Paranın işlevsiz olduğu bir ortamda kim sizden bir şey alacak ki veya siz kime paranın değerinin olmadığı bir ortamda neyinizi satabileceksiniz.
Bu gün artık bir kâğıttan ibaret olan dolar, her yeni baskısında karşılığı olması gereken altın olmayınca kendi değerini kendisi belirleyen ve artıran bir güce sahip. Haddi zatında, insanın emeği birdir. Kıymeti azalan ise kâğıt paralardır. Ama daha da tehlikelisi sistemin gizli sahipleri bu felakete doğru bizleri taşımaya devam ediyorlar. Köpekler bile kendi yemeğini almak isteyenlere tepki gösterirken, insanların kendi emeğini çalanlara alkış tutması ancak bir akıl tutulması olsa gerektir.
Dünya tarihinde misline rastlanmamış bir enflasyon krizi her gün biraz daha patlamaya hazır hale geliyor. Bu canavar nasıl bu hale geldi? Ve her geçen gün nasıl büyümeye devam ediyor? Tabi bugün bu canavarı süsleyip bize farklı şekillerde sunmaya çalışanlarda yok değil. Ama ne kadar makyaj yapıp sevimli ve zararsız gösterseler de bu canavarın zararları artık her kara parçasında hissedilmeye başlandığından dolayı bu canavar artık ferasetle sorgulayanlara sevimli gelmiyor. Kimse de cesaret gösterip kral çıplak diyemiyor. Biz değil belki kimse bunu deme cesaretini bugün gösteremiyor. Ama bu, kralın çıplak olduğu gerçeğini değiştirmez. Belki bu çıplaklık en çok kralı rezil edecek ama bizde en az onun kadar bu faturaya ortak olacağız.
ABD’deki para sisteminde piyasada ne kadar dönen para varsa, yaklaşık olarak aynı miktarda, ABD’nin ve dolara bağımlı ülkelerin Federal Rezerv’e borcu vardır. Sistem kabaca bunun üzerine kuruludur. Bu yolla Federal Rezerv Sisteminin sahipleri dünya tarihinin en büyük dolandırıcılığını yapmıştır ve hâlâ yapmaya devam etmektedir. Ve yine bu yolla insanları faizle borç altına sokarak gerçek anlamda köleleştirmektedirler. Bu gün ABD ekonomisi, İsrail kökenli ailelerin elindedir. Kanla beslenen bu vampirlerin vicdan denilen duygudan tamamen sıyrıldıklarından ve asla doymayacaklarından hiçbir şüpheniz olmasın.
John Kennedy, öldürülmeden önce İsrail’in nükleer programına karşı çıkmış ve Federal Rezerv’i İsrailli aileden alıp kamusallaştırmak istemişti. Garip bir tesadüftü ki İsrail devletinin kurucuları olan bankerler, aynı zamanda Federal Rezerv ‘in de kurucuları ve sahipleriydi. Kennedy bunun için öldürüldü.
Söylenen o ki; insanlık tarihinin görmediği bir çöküş olacak. Rabbimizden temennim; ferasetimizi ve İnsanlığa rahmetini arttırması, konunun ciddiyetini kavramamızı, doğru analiz yapabilmemizi lütfedip, davamıza sahip çıkabilecek cesareti ve birlik olabilme erdemini bizlere vermesidir.
Selamım bu duaya amin diyenlere gitsin…
HOŞ ve ESEN KALIN
Abdullah Haktankaçmaz