Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. Şunu da hatırlatmakta fayda vardır; kaynaklarını belirttiğimiz Ayet ve Hadis-i Şerifleri de kafamıza göre değiştiremeyiz.
Efendim;
Cennet nimetlerini, lezzetlerini yalnız bedenin lezzeti zannetmek yanlıştır. Dünyada yükselmeye başlayan bir ruh, bedenden ayrılınca, kıyamete kadar, her an yükselmeye devam eder. Cennet’te beden, sonsuz kalabilecek evsafta dünyadakinden bambaşka özellikte var olacaktır. Yükselmiş olan ruh, bu ceset ile birleşerek kıyamet hayatı başlayacaktır. Cennet’te, bedenin ve ruhun çok farklı nimetleri, lezzetleri olacaktır. Yüksek olanlar, Cennet’te de ruhun lezzetlerine önem vereceklerdir. Ruhun lezzeti, bedenin lezzetlerinden çok farklı ve çok fazla olacaktır. Ruhun lezzetlerinin en tatlısı, en yükseği de, Allahü Teâlâ’yı cemal sıfatı ile görmek olacaktır.
Cennet lezzetlerinin tadını alabilmek için, önce acı, sıkıntı çekmek lazım değildir; çünkü Cennet’teki bedenin yapısı, dünyadaki gibi değildir. Dünyadaki beden, yok olacak bir halde yaratıldı. Takriben yüz sene dayanacak kadar sağlamdır. Cennet’teki beden ise, sonsuz kalacak, hiç yıpranmayacak sağlamlıktadır. Aralarındaki benzerlik, insan ile aynadaki hayali arasındaki benzerlik gibidir. İnsan aklı, Kıyamet’teki varlıkları anlayamaz. Akıl, his organları ile duyulanları ve bunlara benzeyenleri anlayabilir. Cennet nimetlerini, lezzetlerini, dünyadakilere benzetmek, onlar üzerinde mantık, fikir yürütmek insanı, yanlış sonuçlara götürür. Bilinmeyen şeylerin, bilinen şeylere benzetilmesi batıldır.
Allahü Teâlâ’yı, dünyada baş gözü ile görmek caiz ise de, kimse görmemiştir. Peygamber Efendimiz Mirac’da, ahirete giderek görmüştür.
Allahü Teâlâ, kıyamette, mahşer yerinde, kâfirlere kahır ve celal ile, yani azap edici olarak; Salih Müminlere ise, lütuf ve cemal ile yani büyük bir nimet, büyük bir zevk olarak görünecektir. Cennet’te de, cemal sıfatı ile görünecektir.
Her zaman görülecek mi?
“Cennet’e giren müminler Allahü Teâlâ’yı istedikleri her zaman görebilirler mi?”
Efendim; Tecelli genel ve özel olmak üzere iki kısımdır:
Genel tecelli bir Cuma günü kadar olur. Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Allahü Teâlâ Cennet ehline her Cuma günü tecelli eder.” [Cami-us-Sagir]
Özel tecellide Cennettekiler eşit değildir. İlim ve ameldeki olgunluklarına göre görürler. En yüksek derecede olanlar, her zaman müşahede ederler. (Feraid-ül-Fevaid)
Cennet’te görmek ne demek?
-Abdurrahim Semerkandi, Füsul-i İmadi Fıkıh Kitabında diyor ki: “Bir kimse, Allah’ı Cennette görüyorum derse kâfirdir. Cennetten görüyorum derse kâfir değildir.” Zira birincisinde Allah mekâna nispet edilmiştir. “Cennet’ten görüyorum” sözündeki maksat, “Allah Cennet’te olacağı için, Onu Cennette görürüm” ise yine kâfirdir.
Efendim;
Bir kere tercüme Türkçe’ye uygun değil. Cennet’te veya Cennet’ten görüyorum denmez. Çünkü henüz Cennet’e gitmedi ki öyle bir şey desin. Cennet’te veya Cennet’ten görülecek der.
Tercüme düzgün değil, maksat açık anlatılamamış. Ahirette, mahşerde Allahü Teâlâ görülecektir. Bu demek hâşâ, “Allah ahirettedir, mahşerdedir” demek değildir. Allah Cennet’te de görülecektir. Cennet’te müminlere hitap edecektir. Böyle söylemek de hâşâ, “Allah, Cennet’tedir” anlamında değildir. Allah mekândan münezzehtir. “Allah, Cennet’tedir, ahirettedir, dünyadadır, kâinattadır, Arştadır” gibi sözlerin hepsi yanlıştır. Cennet’te mekândan münezzeh olarak görülecektir.
Cennet’ten görülecek derken, bir yönden görülecek demek de aynı şekilde caiz değildir. O da mekân tayin edilmiş olur. Din kitapları diyor ki:
Allahü Teâlâ’yı Müminler Cennet’te, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihatasız, yani bir şekilde olmayarak görecektir. Allahü Teâlâ’yı ahirette görmeye inanırız. Nasıl görüleceğini düşünmeyiz. Çünkü, O’nu görmeyi akıl anlayamaz. İnanmaktan başka çare yoktur. Felsefecilere ve Mutezile’ye ve Ehl-i Sünnet’ten başka bütün fırkalara yazıklar olsun ki, kör olduklarından, buna inanmaktan mahrum kaldılar. Görmedikleri, bilmedikleri şeyi gördükleri şeylere benzetmeye kalkarak iman şerefine kavuşamadılar. (Mektubat-ı Rabbani 2/67)
Allahü Teâlâ’yı Müminler Cennet’te görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir. Nasıl olduğu bilinmeyeni, anlaşılmayanı görmek de, nasıl olduğu anlaşılmayan bir görmek olur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)
Allahü Teâlâ, Cennette Mümin kullarına, “Kullarım, Benden daha ne istersiniz ki vereyim” buyuracak, Cennet’te, mekândan münezzeh olduğu halde cemalini gösterecektir. (Miftah-ül Cenne)
Kıyamette, mahşer yerinde, kâfirlere, kahr ve celal ile; Salih Müminlere ise, lütuf ve cemal ile görünecektir. Müminler, Cennette, cemal sıfatı ile görecektir. (İtikadname – Mevlana Halid-i Bağdadi)
İnkâr eden mahrum kalır
İtikadı bozuk olan bir kimse, imanla ölür de, Cehennem’de bozuk itikadının cezasını çektikten sonra Cennete girerse, Allahü Teâlâ’yı görür. Cennet, nimetlerden mahrum olma yeri değildir. Allahü Teâlâ’nın Cennet’te görüleceğini inkâr edenlerin, Nass’ları yani mânâsı açık olan Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerifleri inkâr ettikleri için, Cennete hiç giremeyecekleri bildirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Kıyamette ışıl ışıl parlayan yüzler, [müminler] Rablerine bakacaklardır” buyuruluyor. (Kıyamet 22, 23)
Her Âyet-i Kerime’yi inkâr küfür olduğu gibi, bu Âyet-i Kerime’yi de inkâr küfür olur. Peygamber Efendimiz, bu Âyet-i Kerime’nin açıklaması olarak Kütüb-i Sitte’nin hepsinde bulunan meşhur ve sahih bir Hadis-i Şerifte, ayın Dolunay olduğu bir zamanda buyuruyor ki:
“Gökteki şu Ay’ı nasıl net görüyorsanız, [Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça göreceksiniz.” [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]
Bu meşhur Hadisi de inkâr, yukarıdaki Âyeti inkâr gibidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü Teâlâ akıl ve insaf versin de, Allahü Teâlâ Cennet’te görülemez diyenler, Kur’an-ı Kerim’de açıkça bildirilmiş olan Nass’lara karşı gelmesinler. Sahih hadisleri inkâr etmesinler. Bunlar gibi, açık bildirilmiş olanlara iman etmek lazımdır. Bunların nasıl olduklarını Allah bilir demeli. Anlamadıkları için, “Aklım ermiyor” demeli. Kendi aklına güvenip, anlamadığına inanmamak, çok yanlıştır. (3/44)
Allahü Teâlâ’yı Cennet’te görmeye inanmak şerefinden mahrum olanlar, bu saadete kavuşmakla nasıl şereflenebilir? “İnkâr eden, mahrum kalır” buyurulmuştur. Cennet’te olup da görmemek de uygun değildir, çünkü İslamiyet, “Cennet’te olanların hepsi görecektir” diyor. Bir kısmı görecek, bir kısmı görmeyecek demiyor. (3/17)
Allahü Teâlâ’yı görmeyi inkâr edenler, açık Nass’ları inkâr ettikleri için, Cennet’e giremeyeceklerdir.
Cennet’te, Müminlerin Allahü Teâlâ’yı göreceğine inanmamak bidattir. Fakat, nasları yani Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerifleri yanlış anladığı için inanmamak bidat olur. Ancak bu kimse, “böyle şey olmaz, aklım kabul etmez” diyerek tahkir ve inkâr ederse, o zaman bu kimsenin imanı gider, kafir olur.
Allahü Teâlâ, Cennet’te görülecektir
Ahirette Cennet’e giden herkes Allahü Teâlâ’yı görecek midir, görecekse bu görme nasıl olacaktır? Allahü Teâlâ sadece Cennette mi görülecektir, dünyada görmek mümkün olup olmayacağı konusunda İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Allahü Teâlâ’yı Müminler Cennet’te görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir. Nasıl olduğu bilinmeyeni, anlaşılmayanı görmek de, nasıl olduğu anlaşılmayan bir görmek olur. Belki, gören de, nasıl olduğu bilinmeyen bir hâl alır ve öyle görür. Bunu, Ehl-i Sünnet’ten başka, ne Müminlerin fırkaları, ne de kâfirlerin bir ferdi anlayamamıştır. Bu büyüklerden başkası, Allahü Teâlâ görülemez, demiştir. Bunlar, bilmedikleri şeyleri, gördükleri şeylere benzeterek düşündükleri için, yanılmıştır. Bu gibi derin meselelerde iman şerefine kavuşmak, ancak Muhammed aleyhisselamın sünnetine yani yoluna uymak ışığı ile nasip olur. Allahü Teâlâ’yı Cennette görmeye inanmak şerefinden mahrum olanlar, bu saadete kavuşmakla nasıl şereflenebilir ki, “inkâr eden, mahrum kalır” sözü meşhurdur. İslâmiyet, Cennet’te olanların hepsi görecektir diyor. Bir kısmı görecek, bir kısmı görmeyecek demiyor.
Cennet de, her şey gibi, Allahü Teâlâ’nın mahlukudur. Allahü Teâlâ, mahluklarının hiçbirisine girmez, birinde bulunmaz. Fakat mahluklarının bazısında Onun nurları zuhur eder. Bazısında ise, o kabiliyet yoktur. Aynada, karşısındaki cisimlerin görünüşleri, zuhur ediyor, taşta, toprakta ise etmiyor. Allahü Teâlâ, her mahlukuna aynı nispette ise de, mahluklar, birbirlerinin aynı değildir. Allahü Teâlâ, dünyada görülemez. Bu âlem, O’nu görmek nimetine kavuşmaya elverişli değildir. Bu dünyada, bu nimet nasip olsaydı, herkesten önce, Musa aleyhisselam görürdü. Peygamber Efendimiz Miracda, bu devletle şereflendi ise de, bu dünyada değildi. Dünyada iken, dünyadan çıktı, ahirete karıştı ve gördü.”
Allahü Teâlâ’yı dünyada görmek
Allahü Teâlâ’nın dünyada baş gözü ile görülmesinin caiz olduğunu söyleyen Âlimler olmuştur. Caiz olan bir şeyin olduğunu söyleyen kimseye, Âlimlerin çoğu niçin zındık demişlerdir? Lügatte, sözlük anlamı itibari ile caiz demek, olması da, olmaması da uygundur demektir. Fakat, İmam-ı Eş’arî hazretleri, rü’yetin, görmenin caiz olması demek; Allahü Teâlâ, bu dünyada yakın olmanın, karşısında olmanın ve dünyada yaratmış olduğu fizik kanunları ile görmenin dışında olarak, insanda bambaşka bir görmek kuvveti yaratmaya kadirdir demektir. Mesela, Çin’de bulunan âmâ bir kimseye, İspanya’daki sivrisineği göstermeye veya dünyadaki insana, Ay’da ve yıldızda bulunanı göstermeye kadirdir ve caizdir. Böyle kuvvet, Allahü Teâlâ’ya mahsustur. İkinci olarak, dünyada gördüm demek, Âyet-i Kerime’ye ve âlimlerin söz birliğine uygun değildir. Bunun için, böyle bir şeyi söyleyen kimse zındıktır. Üçüncü olarak, dünyada rü’yetin, görmenin caiz olması, Allahü Teâlâ’yı dünyada, fizik kanunları ile olan görmek caiz olur demek değildir. Halbuki, Allahü Teâlâ’yı gördüm diyen kimse, başka şeyleri, eşyayı, cisimleri gördüğü gibi gördüm demektedir. Bu ise, caiz olmayan bir görmektir. Zındık, İslâmiyet’i içeriden yıkmak, Müslümanları aldatmak için Müslüman görünen kimseye denir.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)