Kızılay var, AFAD var, AKUT var, İHH var, AHBAP var, gönüllüsü var, gönül veren var. Hepsi de canla başla çalışıyor ama yinede umutlar eksik, insanlar çaresiz, bağırlar yanık.
Ateş düştüğü yeri yakar..!
Su yok, tuvalet yok, barınacak bir yer yok. Gecenin bir yarısı herkes ateş yakmış, bu dondurucu soğukta yıkılıp enkaza dönmüş hayallerinin başında umutsuzca bekliyor.!
Enkazın altında belki çocuğu, eşi, anası, babası, nenesi var, dostu, arkadaşı, sevgilisi belki bir başka yakını.
Devlet var gücüyle yetişmeye çalışıyor ama karda, kışta, dondurucu soğukta enkaz altındaki insanların, dışarıda gözü yaşlı bekleyen yakınlarının gücü yavaş yavaş tükeniyor..
Kolonlar kırıldı, kirişler çöktü, binalar yıkıldı, ocaklar söndü ama en önemlisi, en kötüsü ve en acısı da ne biliyor musunuz?
Bu insanlar çaresizliği iliklerine kadar yaşadı..!
Bu çaresizlik ve umutsuzluk kızgınlığa dönüşmeden tedavi, barınma ve beslenme konusunda hızla müdahale ve çözümler üretmek şart..
Tek duamız; umutlar kırılmadan, gözlerdeki fer sönmeden Yüce Yaradan’ın bir çare kapısı açması, gönüllerden gönüllere bir ferahlık köprüsü kurması.!
Kolonlar yeniden temele dikilir, kirişler yeniden üzerine konur, binalar yeniden yapılır ve hayat bulur ama umutlar kırılır, hayatlar sönerse onun çaresi yok işte..
Ekranlarda onlarca bilim adamı ve uzman yıllardır anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor..! Yine de yaşamadıkça, canımız yanmadıkca aklımız başımıza gelmiyor..
Ne diyelim? bu halimizi nasıl tarif edelim?
Kader mi, nasipsizlik mi, disiplinsizlik mi, hayat işte buraya kadar mı? diyelim..
Etrafında onlarca apartman ayakta iken, sadece bir binanın yer ile yeksan olmasına tesadüf mü? diyelim.
Kilometrelerce yolun kağıt gibi yırtılıp geçit vermemesine bozuk zemin mi? diyelim..
Bazı köprülerin yıkılıp bazılarının ayakta kalmasına kader mi? diyelim..
Bazı viyadüklerin zayıf bir payanda gibi devrilmesine çelimsizlik mi? diyelim..
Ne diyelim?
İnsanımızın hiç bir suçu yok, bütün suç kaderin mi.? diyelim..
Hâşa, Yüce Yaradan böyle takdir etti deyip “suçu ona atarak” her türlü hataya ve günaha bulaşmış kendimizi temize mi çıkaralım..?
“Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı buldum ama derdimi anlayan bir politikacı bulamadım” diyen “Jeolojinin babası” rahmetli Prof. Dr. İhsan Ketin’i dinlemediğimize mi yanalım..?
“Her gün sallanıyoruz, çözümü var uygulamıyoruz, tedbir alınmazsa on binlerce insanımız daha ölecek!” diye uyaran Prof. Dr. Naci Görür’e mi kızalım.?!
Ne yapalım.?
Sağ kurtulanlar enkazın başında yaralısının kurtarılmasını, cenazesinin çıkarılmasını bekliyor..
Bir AFAD gönüllüsü;
Savaş alanına dönmüş semtlerde insanlar bizi çaresiz bakışlarla çekiştirip kurtarın onları diye enkazın başına götürmeye çalışıyorlar..! diyor
Tarih boyunca bu kuşak depremlerden çok çile çekti ve çekmeye de devam edeceğiz. Japonya’da aynı şekilde ama Japonya bundan ders çıkardı biz yüzyıllardır hala ders çıkarmamış görünüyoruz..
Allah günümüzü ve sonumuzu hayır eylesin..