“ Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla”
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a salât ve selâm Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ‘e, Âl-i Âbası, Ehl-i Beyti ve Ashâbı üzerine olsun.
***
Alemlere Rahmet ,müjdeci ve hakkın şahidi olarak gönderilen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) canlı Kur’an olarak yaşadığı bu dünya hayatının sonunda ümmetine ,sapıklık ve dalalete düşmemeleri ve kurtuluşu için Kitabullah olan Kur’an ve Ehl-i Beyti’ni emanet olarak bırakmıştır.
Ehl-i Beyt; Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde açık ve net olarak tanımı ve çerçevesi belirtildiği halde ne yazık ki günümüzde anlam ve önemi yanlış anlaşılan veya doğru olarak bilinmeyen bir kavram olmuştur.
*
Sözlükte “hane halkı, ” manasına gelen “Ehl-i Beyt” Arapçada “ehl” kelimesinin “beyt” kelimesine izafe edilmesiyle meydana gelen bir terkiptir. Bu terkip ev sahibiyle, onun eşini, çocuklarını, torunlarını ve yakın akrabalarını kapsar.(1)
“Âl” ve “Ehl” kelimeleri her ne kadar aynı anlama gelseler de kullanım olarak farklılık göstermektedirler.
“Ehl” kelimesi “Âl” kelimesine göre daha geniş kapsamlıdır.
“Âl” sözcüğü kişinin özel bir şahsa bağlılığını ifade ederken, “Ehl” sözcüğü kişinin ailesinin diğer fertlerini torunlarını ve taraftarlarını da içine almaktadır.(2)
Ehl-i Beyt bir tane ise niçin üç farklı ifade kullanılmış.?
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in Ehl-i Beyti için İslam tarihi boyunca “Âl-i Beyt”, “Ehl-i Beyt”, “Âl-i Muhammed” olarak üç farklı ifade kullanılmıştır .
*
Ehl-i Beyt kavramının kapsadığı kişiler farkı kişilerdir üç farklı şekilde tanımlanmış . Bu farkı bilmeyenler konuyu anlamamakta ve kendi anladıkları şekilde tanımlamaktadırlar.
*
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in neslini ifade eden Ehl-i Beyti için ;Âl-i abâ, Ashâbü’l-abâ, Hamse-i âl-i abâ, Ehlü’l-kisâ, Pençe-i âl-i abâ” Âl-i Beyt denir.
*
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in Hanımları ve yakın akrabalarından bazılarını ifade etmek için adlandırılan Ehl-i Beyti için ” Ehl-i Beyt” denir.
*
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in davasına iman etmiş ve Âl-i Beyt’i kendisine rehber edinmişleri ifade etmek için de Âl-i Muhammed” denir.
*
Bu kavramlar bütün olarak Ehl-i Beyt kavramı içinde adlandırılmakta ve tam olarak çerçevesi ve tanımı siyasi ve nefsani nedenlerden dolayı saptırılarak kavram karmaşasına sebep olmaktadır.
*
Ehl-i beyt’in kimler olduğu üzerindeki detayda farklı kabul ve tanımlamalar olsa da, Kur’an-ı Kerimde ve Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in hadislerinde yer alan Ehl-i beyt Müslüman olup kendisine Sünni, Şiî, Caferi ,Alevî-Bektaşî veya diğer isimlerle adlandıran bütün Müslümanların ortak paydası ve ortak bir değeri olarak karşımıza çıkmaktadır.
*
Bu çalışmamızda benzetme, saptırma ve zorlama yorumlara sapmadan, soyut ve somut tüm varlıkları isimlendiren fazilet ve değer vererek tanımlayan Alemlerin Rabbi Allah’ın ayeti kerimeleri ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in konu ile ilgili hadislerinden anladığımızı ölçü alacağız.
Muhakkak ki her şeyin en doğrusunu Allah (c.c.) ve Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) daha iyi bilir.
*
Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in (itreti) nesli manasında kullanılan “Âl-i abâ, Ashâbü’l-abâ, Hamse-i âl-i abâ, Ehlü’l-kisâ, Pençe-i âl-i abâ” terimleri Ehl-i beyt ile aynı anlamda kullanılmıştır. (3)
***
İslâm toplumunun ilk dönemlerinde ashab ve tabiin Ehl-i Beyt’in faziletini, değerini ve dinin yeryüzündeki kaynağı olduğunu biliyordu.
Ehl-i Beytin İslam dinini daha iyi anladıklarını günlük hayatlarında dini tam anlamıyla yaşadıklarını görmekteydiler.
*
Ehl-i Beytin Allah tarafından seçkin kılındıkları ayet ve hadislerle de bildirildiğinden Ashap ve Tabiin döneminde de Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e karşı besledikleri sevgi ve saygının bir benzerini Allah’ın emri olarak Ehl-i beytine de göstermişlerdir.
*
İlk dönemdeki sahabeler ve tabiin dönemi alimlerinden İmam Ebu Hanife (r.a.) , İmam Şafiî (r.a.) , İmam Nesâi (r.a.) ,İmam Malik (r.a.) ,İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.) ve diğerleri Ehl-i Beyt e tabi olmuşlar ve Ehl-i Beyt’in fıkhı üzere hareket etmişlerdir.
*
Ehl-i Beyt ile birlikte Allah ve Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in yolundan ayrılmamış ve bu uğurda Ehl-i Beyte bağlılıklarından dolayı zulüm görmüş eziyet çekmelerine rağmen asla geri durmamışlardır.
***
Bu dönemde dini anlama ve hayatlarına tatbik etmede toplumun önünde olan sahabeler ve İmamların tümü Ehl-i Beyt itikadı ve fıkhı üzere yaşıyorlardı.
.
Maliki mezhebinin imamı Malik b. Enes (r.a.) , Hazreti Ali (aleyhisselam)’ın faziletleri hakkında birçok hadis toplayarak nakletmiştir. (4)
*
Şehristanî; İmam Ebû Hanife’nin Zeyd b. Ali (aleyhisselam)’a biat ettiğini ve onun taraftarları arasında bulunduğunu bu nedenle de Mansur iş başına gelince onu müebbetten hapsettiğini ve hapiste iken zehirlenerek şehit edildiğini belirtir. (5)
****
İmam Şafii (r.a.) Ehl-i Beyt sevgisinin fıkhi boyutlarını incelemiş ve namazın son teşehhüdündeki salavatta Ehl-i beytin zikredilmemesi durumunda namazın batıl olacağını buyurmuştur.
*
İmam Şâfiî (radıyallahu anh)’ın Ehl-i Beyt için şöyley diyordu:
“Ey Resûlullâh’ın Ehl-i Beyt’i! Sizi sevmek, Allâh’ın Kur’ân’ında inzâl ettiği bir farzıdır.
Size en büyük medâr-ı iftihar olarak kâfîdir ki, size salât etmeyenin namazı kabul değildir.” (6)
“Mezheplerinin insanları günaha ve cehalete sürüklediğini gördüğümde
Al-i Beyti Mustafa olan Necat gemisindeki Allah’ın ismine tutundum
Allah’ın ipine tutundum ki o da Al-i Beyti Mustafa’ya bağlanmaktır.
Tıpkı emir olunduğumuz gibi.
Muhkemi nakilde buyrulduğu gibi, din 70 küsur fırkaya ayrıldığında
O fırkalardan birinin dışında hiçbirinin kurtuluşu mümkün değildir.”
İmam Şafii deki Ehl-i beyt sevgisinin derecesi yukarıdaki şiirinden de anlaşılacağı gibi sıradan bir sevgi değildir.
İmam, bu sevginin Kur ’ani delillerle ümmetin üzerinde farz olduğunu vurgulamış, hadisi Şerifi ölçü alarak da Ehli beytin kurtuluş gemisi olduğunu belirtmiştir.
Salavat ayeti nazil olduktan sonra namazın Son teşehhüdünde okunan ”Salli Barik ”duaları da Efendimiz (s.a.v.) e Hazreti Cebrail (aleyhisselam ) tarafından bildirilen dualarında buyurulduğu için Efendimizin Âl-i Beytinin adı söylendiğinde ”Aleyhisselam” diyoruz.
*
“Müsned-i Ahmed b. Hanbel” İmam Ahmed b. Hanbel’in (r.a.) hadis dalındaki eserlerinden birisidir.
Bu eserde Ehl-i Beyt’in fazilet ve üstünlükleri hakkında onlarca naklettiği hadislerden birisinde Hazreti Ali (aleyhisselam) hakkında şöyle der:
“Hazreti Ali’nin fazilet ve üstünlüğü hakkında söylenen hadisler, hiçbir sahabi hakkında söylenmemiştir.”(7)
***
Emevi Meliki Hişam Bin Abdulmelik Hac ibadeti için Beytullah’ı tavaf ettikten sonra Hacerül Esved ‘i istilam etmek istediyse de izdihamdan dolayı yapamadı.
Taraftarlarıyla Safa Tepesinde oturup Beytullah’ı seyr ederken, Ehl-i Beyt ‘ten İmam Ali Zeynelabidin bin Hüseyin (aleyhisselam) Hacerül Esved’e yöneldiğinde orada bulunanlar Hacerül Esved’in önünü açıp hürmetle yol verdiler.
Bunu gören Hişam Bin Abdulmelik ‘in adamları
”-Bu kimdir ” diye sordular.
Emevi Meliki Hişam Bin Abdulmelik tanıdığı halde ”-Tanımıyorum” dedi .
O anda orada bulunan İslam Tarihin ilk dönem meşhur şairi
Ferezdak ”-Sen onu tanımıyor musun değil mi ? Bak ben sana onu tanıtayım ”. diyerek irticalen şu şiiri okudu
***
‘’O, öyle bir sülaledir ki onları sevmek dindir.
.Onlara buğz etmek küfürdür.
.Onlara yakın olmak himaye ve necattır.
.Hiçbir cömert onların cömertliğine erişemez.
.Hiçbir kavim onların keremine yaklaşamaz.
.Sayıya girmeyen ehl-i ittikanın imamı onlardır.
Arzın hayırlıları kimdir? Diye sorulsa, onlardır.
Onu tafdil eden ve şereflendiren Allah u Azmuşşan’dır.
Levh-i mahfuza kalem bunu böyle yazdı.
Allah’ın zikrinden hemen sonra onların zikri gelir.
Her şeyin başlangıcı onlarla, sonu yine onlarladır.’’
.Onlarla başlayıp onlarla bitmeyen dualar kabul olmaz.
Onlara salavat getirmeden kılınan namazlar kabul olmaz. (8)
***
Bu konuyla ilgili Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe adım atamaz:
~Ömrünü ne ile geçirdiğinden,
~Bedenini ne ile eskittiğinden,
~Malını nereden kazandığı ve nerede harcadığından
~Ve biz Ehlibeytin sevgisinden sorgulanacaktır.’’ (9)
*
Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme’den (radıyallahu anh) naklen Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Ali’yi seven beni sevmiş olur, beni seven de Allah’ı sevmiş olur, Ali’ye buğz eden bana buğz etmiş olur, bana buğz eden de Allaha buğz etmiş olur”(10)
*
Taberani İbni Abbas (radıyallahu anh) tan rivayet etti :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Buyurdu ki :
‘’Size verdiği nimetlerden dolayı Allah’ı sevin.
Allah’ın rızası için de beni sevin.
Beni sevdiğiniz için de Ehl-i Beytimi sevin .’’(11)
*
Ehl-i Beyt ilk dönemlerden itibaren İslam toplumu içinde konum ve ağırlığını her zaman Allah ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’den yana kullanarak tam iman ve teslimiyet ile ve yolunu takip etmiş ve bu uğurda canlarını vererek şehit olmuşlardır.
Müslümanlar; İslam’ı öğrenip hayatlarına tatbik etmede, nazil olan ayet ve ayetlerin tefsiri olan Hazreti Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) sünnetini ,sözlü ve uygulamalı olarak Ehl-i beytin öğretim ve uygulamasından öğrendikleri gibi ev ve aile hayatının özel konularını da Ehl-i Beyt’ten öğrenerek istifade etmişlerdir.
*
Devam eden zamanda Ehl-i Beyt’in siyasi, iktisadi ve fıkhî boyutları da dikkate alınacak olursa, günümüze kadar uzanan İslam Tarihinde Ehl-i Beyt’in önemi daha iyi anlaşılmış olacaktır.
***
Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in vefatından sonra siyasi çıkar ve amaçlarına ulaşmak için oluşan fırkaların kendi amaçlarına uygun yaptıkları tanımlamalar ve ayrışmalar göz önüne alındığında anlam ve algı değişimine uğratılan Ehl-i Beyt Kavramı zihinlerde anlam karmaşasına neden olmuştur.
*
Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri ortak paydaları olan Ehl-i Beytin tanımı ve Ehl-i Beytin kimler olduğunu Alemlerin Rabbi ve Onun Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) açık ve net olarak bildirdiği halde ne yazık ki günümüzde;
*
~ Bazı kesimler Ehl-i Beytin bir kısmı kabul edilip diğerlerini ret etmektedirler.
*
~ Bazı kesimler tarafından zorlama yorumlarla Ehl-i Beytin çerçevesi çok genişletilip anlamı dışına çıkarılmaya çalışılmaktadır.
*
~ Bazı kesimler tarafından ise çığırından çıkarılıp şahsi yorumlama ve saptırmalarla Ehl-i Beyt sıradanlaştırılıp tamamen yok sayılmaktadır.
***
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Veda Hutbesinde Ehl-i Beyti hakkında şöyle buymuştur;
“Ben size iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar, Allah’ın Kitabı (Kur’an) ve Benim ıtretim (Ehl-i Beyt‘imdir).Bu ikisi, Kevser Havuzu’nun başında Bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar.”(12)
*
”Ey insanlar, bilesiniz ki: Ben bir beşerim. Rabbim’in elçisinin (ölüm meleği) gelmesi ve davetine icabet etmem zamanı yakındır. Ben size iki kıymetli emanet bırakıyorum: Birincisi Kitabullah’tır, içerisi nur ve hidâyet doludur. Allah’ın Kitabı’nı alın ve ona dört elle sarılın.”
Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Kur’ân-ı Kerîm’in önemi ve Kur’an’a yöneltmek için birçok teşviklerde bulunduktan sonra devamında Ehl-i Beyt ile ilgili buyurdu ki:
“Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum! Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum.! Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum ! ”(13)
Rivayetlerde de belirtildiği gibi , Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bu hakikati Veda Haccın da, Mekke ile Medine arasındaki Gadîr-i Hum denilen suyun başında ve birçok yerde defalarca ashabına tebliğ etmiştir.
*
Kur’an’ı kerim ve hadisi şeriflerde Ehl-i Beytin fazilet ve makamları olaylar ve vakıalarla birlikte anlatılmış, övülmüş ve ümmetin dalaletten kurtuluşunun ancak Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in soyu olup yolunu takip eden ,iman ile islam’ı ve sünnetini temsil edip yaşayan Ehl-i Beyt ile birlikte olmak ve onların takip ettiği yolu takip etmekle mümkün olabileceği buyrulmuştur.
***
EFENDİMİZ HAZRETİ MUHAMMED (SALLALAHU ALEYHİ VE ALİHİ VE SELLEM)’İN EHL-İ BEYTİ ÜÇ KISIMDIR.
1~ Hazreti Resûllullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) (ıtreti) soyu neseben Âli Abâ dediğimiz Ehl-i Beyti.
*
2~Hazreti Resûllullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) hane halkı ve yakın akrabalarından bir kısmı.
*
3~ Hazreti Resûllullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e iman itaat edip davasını benimseyen, Sünnetinin varisi olan ehl-i Beytine taraftar olan ve onların yolundan giden ‘Âl-i Muhammed (Manevi Ehl-i Beyti).
***
1~EFENDİMİZ HAZRETİ MUHAMMED (SALLALAHU ALEYHİ VE ALİHİ VE SELLEM)’İN SOYU (ITRETİ )-ÂL-İ ABÂ) EHL-İ BEYTİ
Hazreti Resûllullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in (ıtreti) Âli Abâ ) neseben Ehl-i Beyti’nin kimler olduğunun delili şu ayet ve hadisi Şeriflerdir.
1~Meveddet Ayeti (Şura 23)
“(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “(Ben) sizden buna (size olan tebliğ vazifeme) karşı, akrabalıkta yakınlarıma (âl-i beytime) muhabbetten başka bir ecir (ücret) istemiyorum!” (Şura/23)
İbni Abbas (radıyallahu anh) rivayet eder:
“Meveddet ayeti) nazil olduğu zaman Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e;
“Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın bize Sevgilerini farz kıldığı yakınlarınız kimlerdir?” diye sordular.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) şöyle buyurdu:
“ Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin’dir.”(14)
***
2~ Tathir Ayeti (Ahzab:33)
“Ey Ehl-i Beyt! Allah (bu emirleriyle), sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.’’(Ahzab :33)
***
Birçok tefsir ve hadis kitaplarında bu ayet-i kerimedeki Ehl-i Beyt’ten maksadın nesli olan;
Hazreti Peygamber efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) neseben Ehl-i Beytinin; Hazreti Ali (aleyhisselam), Hazreti Fatıma (aleyhesselam), Hazreti Hasan (aleyhisselam) ve Hazreti Hüseyin (aleyhisselam) olduğu açıkça belirtilmiştir.
***
Suyutî, ed-Dürr`ül-Mensur adlı tefsirinde, Taberanî`nin, Ümmi Seleme `den (radıyallahu anh) şöyle rivayet edildiğini bildiriyor:
“Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) , kızı Hazreti Fatıma (aleyhesselam)’a şöyle buyurdu:
“Kocanı ve çocuklarını yanıma getir.
” O da gidip onları getirdiğinde,
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) , Fedek’ten getirilmiş olan abasını onların üzerine örttü ve mübarek ellerini onların üzerine koyup şöyle buyurdu:
“Allah`ım, bunlar Muhammed’in ailesi ve soyudur, kendi rahmet ve bereketlerini Muhammed’in ehli ve soyunun üzerine indir; nasıl ki İbrahim`in soyuna indirdin. Şüphesiz ki sen, övülensin, yücesin.”(15)
***
Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Bu (Tathir Ayeti) beş kişinin hakkında nazil olmuştur: Ben, Fatıma, Ali, Hasan, ve Hüseyin”. (16)
Bu hadisi diğer birçok muhaddis ve müfessirlerde nakletmiştir. Vahidi, Esbab-un Nüzul“da Ebu Said“den ve İmam Sa”lebi de kendi tefsirinde nakletmiştir.
Tathir Ayeti tefsirinde kast edilen , Ehl-i Beyt`in kimler olduğu hakkında Mü’minlerin annesi Hazreti Aişe (radıyallahu anh) şöyle bildirmiştir;
”-Bir sabah vakti Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) evden çıktı. Üzerinde keçi kılından dokunmuş nakışlı bir mırtı aba bulunuyordu. Hasan geldi, onu içine aldı, Hüseyin geldi, onu da içine aldı, daha sonra Fatıma geldi, onu da içine aldı, en son Ali geldi, onu da abasının içine alarak şu ayeti okudu.
‘‘’-Ey Ehl-i Beyt! Allah (bu emirleriyle), sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.’’ (Ahzab :33) “(17)
*
Enes b. Malik (radıyallahu anh)’tan şöyle rivayet nakledildi:
“Kuşkusuz Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) altı ay boyunca sabah namazına çıkarken kızı Hazreti Fatıma (aleyhesselam)’ın kapısı önüne gelir ve şöyle seslenirdi;
‘’-Ey Ehl-i Beyt! Allah (bu emirleriyle), sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.’’ (Ahzab: 33) (18)
***
3- Mübahele Ayeti (Âl-i İmrân / 61)
İslâm tarihinde ‘’Mübahele” olarak rivayet edilen çok önemli olaya göre:
“Hıristiyan olan Necran kabilesinden bir heyet, Hazreti Muhammed Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in yanına gelip Hazreti İsa (aleyhisselam)’ın peygamberliği ile ilgili (Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu iddia ettiği için) ve bu iddiası hakkında konuşup bu iddiası ile ilgili delil isteyince şu ayet nazil oldu
*
‘’İsa (Aleyhisselam’ın) Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna dair sana ilim geldikten sonra onun hakkında kim seninle münakaşaya kalkışırsa şöyle de:
“- Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizleri ve sizleri çağıralım; sonra hepimiz dua edip yalvaralım da Allah’ın lânetini yalancıların üzerine okuyalım.” (Âl-i İmrân / 61)
**
Allah bu ayeti nazil ederek Hazreti Muhammed Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in ailesini yanına alıp çöle çıkmasını, Hıristiyanlara da kendi hanım ve çocuklarıyla birlikte çöle çıkmalarını, sonra da Allah’tan yalancıların üzerine lânet ve cezasını indirmesi için dua etmelerini emreder.”
***
Zemahşerî, Keşşaf adlı tefsirinde bu olayı şöyle nakleder:
“Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Necran Hristiyanlarını mübahele etmeye çağırdığı zaman dediler ki:
“-Müsaade edin, dönüp bu konuda biraz düşünelim.
Kendi aralarında toplanıp konuştukları zaman,
İnanç büyükleri olan (Necran papazı) Akıb`e dönerek:
“Ey Mesih`in kulu! Senin görüşün nedir?” diye sordular.
O da şöyle dedi:
“Ey Hıristiyan Cemaati!
Allah’a and olsun ki, siz Muhammed’in Allah tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu ve O`ndan hak bir kitap getirmiş olduğunu biliyorsunuz.
Allah’a and olsun ki,
Allah’ın Peygamberi ile mübahele eden hiçbir ümmetin büyükleri diri kalmamış ve küçükleri de büyümemiştir.
Eğer onunla mübahele ederseniz, gerçekten hepimiz helâk oluruz.
Bununla beraber yine de kendi dininizin üzerinde kalmak isterseniz, bu şahısla (Muhammed’le) vedalaşın ve kendi diyarınıza dönün.” Dedi.
***
Bu arada Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Hazreti Hüseyin (aleyhisselam)’ı kucağına almış, Hazreti Hasan (aleyhisselam)’ın elinden tutmuş, peşi sıra Hazreti Fatıma (aleyhesselam) ve onun peşi sıra da Hazreti Ali (aleyhisselam) olduğu halde geldi ve ;
“Ben dua ettiğim zaman siz de amin deyin.” dedi.
*
Necran papazı bu manzarayı görünce, Hıristiyanlara dönerek şöyle dedi:
“-Ey Hıristiyan topluluğu!
Ben öyle simalar görüyorum ki,
Allah bir dağı onların hürmetine yerinden koparmak istese, koparır.
Onlarla mübahele etmeyin.
Eğer mübahele ederseniz, helâk olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde bir tek Hristiyan kalmaz’’
*
Zemahşerî, bu olayı naklettikten sonra,
Mübahele Ayetinin tefsiriyle ilgili olarak Ehl-i Beyt hakkında Hazreti Aişe’den (radıyallahu anh) rivayet ettiği bir hadis ile Ehl-i Beyt’in makamının açıklandığını ifade eder:
“Allah-u Teala bu ayette, onları `kendimiz` diye tabir edilen kimseden de önce zikretmiştir ki, onların Allah katındaki özel makamlarını ve yakınlık derecelerini açıkça bildirsin.
Bu ayet, `Ashab-ı Kisa`nın fazilet ve üstünlüğüne en büyük ve en güçlü bir delildir’’.
’’Aynı zamanda bu olay, Hazreti Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) `in nübüvvetinin doğruluğuna da güzel bir delildir. Zira ister dost olsun, ister düşman, hiçbir şahıs, Hıristiyanların, Hazreti Peygamber`in mübahele isteğini kabul ettiklerini nakletmemiştir.”
İslam ile inanmayanların ordusunun karşı karşıya geldiği bu olayda sadece bunların öne çıkması, onların hidayet önderleri, ümmetin seçkinleri, ileri gelenleri ve ümmet içinde duaları geri dönmeyen, sözleri yalanlanmayan en temiz ve en mübarek kişiler olduklarını göstermektedir.’’
*
Fahr-i Razî, ‘’Tefsir-i Kebir ‘’adlı eserinde Zemahşerî`nin naklettiği rivayeti aynen nakletmiş ve söz konusu ayetin tefsirinde Zemahşerî’nin sözlerine katılarak şunu eklemiştir:
“-Bil ki, bu hadisin doğru olduğuna tefsir ve hadis ehli ittifak ve icma etmişlerdir.”
*
Efendimiz’ (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in neseben (ıtreti) Ehl-i Beyti’nin kimler olduğunun bir diğer delili de gerçekleşen bu mübâhele olayıdır.
Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) , Necran’lı Hristiyan heyetiyle yaptığı münazara sırasında nâzil olan bu âyetin gereğini yerine getirmek üzere, mübahale olayına Ehl-i Beyti (ıtreti) olarak belirleyip birlikte katıldığı
1~ Hazreti Fâtıma (aleyhesselam)
2~ Hazreti Ali (aleyhisselam)
3~Hazreti Hasan (aleyhisselam)
4~ Hazreti Hüseyin (aleyhisselam) ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) olmak üzere (Âl-i Aba da olduğu gibi ) beş kişidir.
***
El Taberani Hazreti Ömer (radıyallahu anh) dan rivayet etti .
Dedi ki :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) buyurdu ki :
(Tüm kadınların nesli babasındandır.(Nesli evlendiği kocasından devam eder.) Fakat Fatma’nın evlatları hariç . Onlar benim (evlatlarım) neslimdir. Ben onun babasıyım.(19)
***
4- Salâvat (Salât) Ayeti: (Ahzap /56)
“Muhakkak ki Allah ve melekleri, o peygambere salât ederler. Ey iman edenler! (Siz de) ona salât edin ve (ona) teslimiyetle selâm verin!.” (Ahzap:56)
*
Sahabilerden Ebû Muhammed Ka’b bin Ucre (radıyallahu anh) söyle anlatır:
‘’–Bu Ayet nazil olunca bir gün Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) yanımıza gelmişti kendisine sorduk:
“–Yâ Resulullah! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, ancak sana nasıl salavat getireceğiz?”
*
Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) buyurdu ;
Cebrail (aleyhisselam) buyurdu ki:
‘’-Aziz ve Celil olan Allah’ın izzeti için bu şekilde indirdim.’’
“Allâhumme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidun mecîd.“
*
“Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in Âl-i Beytine ,İbrahim ve onun Âl-i Beyti üzerine salât ettiğin gibi salât et! Şüphe yok ki, sen çokça hamd edilen ve şanı yüce olansın.’’
*
“Allâhumme barik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidun mecîd.”
*
‘’Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in Âl-i Beytine , İbrahim ve Âl-i Beytine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Süphesiz ki, sen çokça hamd edilen ve şanı yüce olansın
‘’Bana böyle salâvat getirin’’ buyurdu.‘’(20)
*
Sonra Resûlullâh (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) buyurdu ki;
“Bana sonu (nesebi) kesik salâvat getirmeyin.“
‘’–Kesik salavât nedir?’’ diye sorduklarında;
Resûlullâh (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) söyle buyurdu:
“Allahumme salli alâ Muhammed” şeklinde deyip durmanızdır”.
‘’-Siz salâvatı söyle söyleyin:
‘’Allahumme salli alâ Muhammed’in ve alâ âl-i Muhammed“ (21)
”Allah’ım Efendimiz, Muhammed’e ve Âl-i Beytine (evladu iyaline) salatu selam eyle (Rahmet et, selametlik ver.”
*
Salavatın okunma tarzına dair Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bu ikazının bir delili de ile şu hadisi şeriftir;
“Ali bendendir, ben de ondanım”, “Fatıma benden bir parçadır”, “Hasan ve Hüseyin benden bir parçadır”
Birçok defa dile getirdiği nesli olan Ehl-i Beyt’i ile Resulullah’ın bir bütün olduklarını beyan buyurmuştur. (22)
***
“Doğrusu biz, onların ileri geri söyledikleri kötü sözler yüzünden canının sıkıldığını, göğsünün daraldığını çok iyi biliyoruz. Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (Hicr 15/97-98)
*
Müşriklerin, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ’e yönelik hakaretlerinden biri de, erkek çocuklarının yaşamaması sebebiyle ona “ebter” yani “erkek evladı kanalıyla nesli devam etmeyecek olan”, “soyu kesik olan” demeleriydi.
Rivayete göre bir defasında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in ismi zikredilince müşrikler:
“–Bırakın onu. Onun sonu kesiktir. Onun soyunu devam ettirecek erkek evladı yoktur. Ölünce ismi unutulur, gider. Biz de ondan kurtuluruz” demişlerdi.
Bunun akabinde Cenâb-ı Hak Kevser sûresini indirerek Habib-i Edîbi’ni teselli buyurdu.(23)
***
‘’ .Asil nesebi kesik olan, şüphesiz sana ebter (soyu kesik) diyenlerdir.’’(Kevser (103)-3)
*
Bu ayetin mucibince Efendimize (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) düşmanlık edenlerin Kerbela’da da neslini yok etmek istemelerine rağmen Rabbimiz bu ayeti kerime ile ferman ettiği gibi bu nesli korumuş Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e düşmanlık edenlerin nesilleri yok olup gitmiştir.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in nesli olan Ehl-i Beyti kıyamete kadar Seyyid ve Şerifler olarak devam edecektir. Şüphesiz Allah vadinden dönmez.
***
2~EFENDİMİZ HAZRETİ MUHAMMED ( SALLALAHU ALEYHİ VE ALİHİ VE SELLEM)’İN (ZÜ’L-KURBA) HANIMLARI VE YAKIN AKRABALARINDAN OLAN
EHL-İ BEYTİ
*
Kur’an-ı Kerîm’de ehl ve beyt kelimesi birçok ayette geçmektedir. Bu ayetlerde ve Hadisi şeriflerde buyurulduğu gibi Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in hanımları ve yakın akrabalarından iman edip kendisi ve Ehl-i Beytine taraftar olan bazı akrabalarının da Ehl-i Beyt ten olduğunu hadisi şerifler ile beyan etmiştir.
*
1- (Enfal suresi 41.Ayet) Zü’l-Kurba Akraba olan Ehl-i Beyti
‘’Şunu bilin ki, ganimet olarak aldığınız şeylerin beşte biri Allah’a, Resul’üne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir.’’ (Enfâl (8) 41)
*
‘’Melekler ona) dediler ki: “- Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt… Şüphe yok ki Allah nimet vermesiyle hamde lâyıktır, lütuf ve ihsanıyla yücedir.” (Hûd (11) 73)
*
Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ,Hazreti Zeyneb (radıyallahu anh) ile evlendiği gün başta Hazreti Âişe (radıyallahu anh) olmak üzere bütün hanımlarının odalarını dolaşmış, her birine,
“Allah’ın selâmı üzerinize olsun ey Ehl-i beyt!” diye hitap etmiş ve onların Ehl-i beyt’in mensupları olduğunu vurgulamıştır (24)
*
Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bizzat kendi eşlerine selam verirken ehl-i beyt kavramını kullanmıştır.
Enes (radıyallahu anh) anlatır:
“Ben Zeynep’in velimesine katıldım. Hz. Peygamber Efendimiz İnsanları ekmek ve etle doyurdu. sonra eşlerinin hepsine uğradı. Onların her birine şöyle diyordu: »
(Selam size ey Ehl-i Beyt nasılsınız ?).
Yanındakiler Zeyd (radıyallahu anh)’a:
“–Hazret-i Peygamber Efendimiz ’in Ehl-i Beyt’i kimlerdir yâ Zeyd? Hanımları da Ehl-i Beyt’inden değil midir?” diye sorunca
O şöyle :cevap verdi;
“–Hanımları da Ehl-i Beyt’indendir. Fakat O’nun asıl Ehl-i Beyt’i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olan Ali, Akîl, Câfer ve Abbâs’ın aileleridir.” dedi. (25)
*
”-Kureyş de ehl-i beyittendir” sözünün doğru olmadığının delili ;İslam Tarihi kaynakları ve Hadisi şeriflere açık olarak belirtildiği gibi, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Kureyş’e hiçbir zaman humustan pay vermemiştir .
Bu da gösteriyor ki Kureyş Ehl-i Beyt’ten sayılmamıştır. (26 )
***
3~ EFENDİMİZ HAZRETİ MUHAMMED EFENDİMİZ ( SALLALAHU ALEYHİ VE ALİHİ VE SELLEM)’İN (ÂL-İ MUHAMMED)-MANEN EHL-İ BEYTİ
Eski cahiliye toplumunda, kişinin dostu ve düşmanını belirleyici birinci unsur, kan bağı, mensubu olduğu kabile ve kabilecilik idi.
İslam’ın gelişi ile bu belirleyici unsurlar yerini yeni bir kavrama bıraktı.
*
Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) İslâm’ı tebliğe başladığında hanımı Hazreti Hatice’den (radıyallahu anh) sonra yakın akrabalarından ona iman edip destek olan bir kişi çıkmıştı.
Bu henüz on yaşlarında bir çocuk olan Ali b. Ebî Tâlib (aleyhisselam) idi.
Daha sonra buna katılan başkaları da olmuştu.
Fakat yakın akrabalarından İslam’ı kabul etmeyip iman etmeyenler de oldu.
Bu durum açıkça bir gerçeği gözler önüne sermekteydi.
Arap geleneğine göre nesep ve kabile bağlıyla bağlı olanların Hazreti Peygamber’(sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’i desteklemesi ve destek olmaları gereken akrabaları dost olacaklarına düşman olmuşlardı.
*
Bu iş bir nesep, bir kabile işi değil, bir iman, bir dava, bir ideal işi olarak yeni bir kavramı ortaya çıkarmıştı.
Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in getirdiği dine iman, itaat ile kabul edip destekleyenler ve buna karşılık kan bağı ve aynı kabileden oldukları halde reddedenler olarak ikiye bölünmüşlerdi.
Kabile ve Kan bağının yerini yeni oluşan İman ve Din bağı almaya başlamıştı.
*
Hazreti Ali’ler, Hazreti Hamza’lar Hazreti Abbas’lar yeni dine ve Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e iman ve İslam ile yaklaşırken, aynı aileden Ebû Leheb’ler (Ebu Leheb Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ’in öz amcası değil üvey amcasıdır!.!
Uri Rubin, Hassân b. Sâbit’in bu olayla ilgili olarak söylediği bir şiirini delil gösterip Ebû Leheb’in Abdulmuttalib’in gerçek çocuğu olmadığını, annesinin Abdulmuttalib’den önce Lihyânlı biriyle evlendiğini ve onun bu evlilikten doğduğunu yazmaktadır. (BSOAS, XLII, 15)
Ebü’l Bahterî’ Ebu Leheb’in oğuları Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) damatları Utbe ve Uteybe ve aynı kabilenin diğer fertleri Kabilecilik ve kan bağı bağlılığını terk ederek iman ve inanç konusunda Efendimiz Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ê iman etmeyerek uzaklaşmaya ve düşman olmaya başlamışlardı.
*
Bu yeni oluşan kavram sonunda Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e kan bağı ve kendi kabilesinden olmadıkları halde sadece Allah ve Resulüne İman itaat ve Ehl-i Beytine bağlı oldukları için (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Ehl-i Beytinden saymıştır Âl-i Muhammed Ehl-i Beyt’tim demiştir.
Selmân-ı Fârisî (radıyallahu anh) her hâli ile o kadar güzel bir İslâm şahsiyeti sergiliyordu ki, Ensâr da Muhâcirler de:
“−Selman bizdendir.”diyerek onu paylaşamaz olmuşlardı.
Bunun üzerine Allah ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) , iman edip Ehl-i Beytine taraftar olan ve hiçbir bağ veya akrabalıkla ilgisi olmayanların iman, sadakat ve sevgilerinin onları Hazreti Peygambere yaklaştırdığını görüyoruz;
*
Nitekim Selman-i Farisî ve Enes (radıyallahu anh) hakkında:
‘’Selman da Enes’de bizden, Ehl-i Beyttendir’’buyurduğu gibi.
(Selmân, bizden: Ehl-i Beyt’tendir. Cennetin kendisine müştak olduğu kişilerden).Ehl-i Beytimdir’’ buyurarak Ehl-i beyt’ten saymıştır. (27)
Diğer bir hadisi şeriflerinde de
”−Ehlimin bana en sevgilisi, Allâh’ın ve benim nîmetime mazhar olan Üsâme bin Zeyd’dir.(28)
Yâni zâhirî mânâda Ehl-i Beyt’e mensûb olmanın yanında, bir de manen ve rûhen Ehl-i Beyt’ten olanlar,
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in davasına hizmetkar olup, Ehl-i Beytine taraf olup onlarla birlikte Efendimizin sünnetini miras kabul edip yaşayarak temsil etmeye gayret edenlerdir.
Bu ise, mü’min gönüller için mertebelerin en şereflisidir.
***
GÜNÜMÜZDE EFENDİMİZ HAZRETİ MUHAMMED (SALLALAHU ALEYHİ VE ALİHİ VE SELLEM)’İN EHL-İ BEYTİ?
1~ Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ’in (ıtreti) soyu neseben Âli Abâ dediğimiz Ehl-i Beyti.
Hazreti Fatıma, Hazreti Ali, Hazreti Hasan, ve Hazreti Hüseyin’in neslinden devam eden nesli paktır.
***
2~ Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ’in (Zü’l-Kurba) Hanımları ve Yakın Akrabalarından Olan Ehl-i Beyti;
Günümüzde Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in hanımlarından hayatta olan yoktur.
Yakın akrabalarından iman edip kendisi ve Ehl-i Beytine taraftar olan bazı akrabalarının neslinin ise kayıtları tutulmadığı için belli değildir. Ancak bunların neslinden gelenlerinin de İman itaat ve takva olanları varsa, Âl-i Muhammed içinde görülebilir.
***
3~ Efendimize Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e iman itaat edip davasını benimseyen Ehl-i Beytine taraftar olan ve onların yolundan giden Âl-i Muhammed-Manevi Ehl-i Beyti
Büyük muhaddis Hakîm et-Tirmizî, Allah dostlarının da dâimâ zikrullâh üzere bulundukları için mânen Ehl-i Beyt’ten sayıldıklarını, lâkin bunun sulbî bir yakınlık olmayıp, kalbî ve mânevî bir yakınlığı ifade ettiğini bildirir.,
“Zîrâ Resûlullah Allâh’ın zikrini îkâme edip insanların kalbine yerleştirmek için gönderilmiştir.”der. (29)
Yâni zahirî manada Ehl-i Beyt’e mensup olmanın yanında, bir de;
Manen ve ruhen Ehl-i Beyt’ten olabilmek için ;
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in davasına hizmetkar olup, Ehl-i Beytine taraf olup, onlarla birlikte Efendimizin sünnetini miras kabul edip yaşayarak temsil etmeye gayret edenler.
Âl-i Beyt ile aynileşip onlar gibi İman itaat ibadet ve hayat yaşamaya gayret edip, onların yolundan, izinden gitmek ve onları sevmekle mümkün olabilir.
İmam Rıza şöyle nakletmektedir: Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) buyurdu ki:
“Kurtuluş gemisine binmek, sağlam kulpa sarılmak ve Allah’ın sağlam ipine yapışmak isteyen; Ali’yi sevsin ve onun evlatlarından olan hidayetçileri izlesin.“ (30)
***
Bu vasıflardan biride şu ayeti kerimede buyrulmuştur.
“Sizden (tebliğlerine karşılık hiç)bir ücret istemeyen (bu) kimselere tâbi’ olun; çünkü onlar hidâyete ermiş kimselerdir.”( Yâsin (36) 21 )
***
Bu vasıflarda olanlar Âl-i aba ,Ehl-i Beyt ,Âl-i Muhammed Ehl-i Beyt’tendir.
***
Bu vasıfları taşımayan her kim olursa olsun ,adının önüne ne yazarsa yazsın, kendisini nasıl adlandırırsa adlandırsın .
Bu şeref ve fazileti veren Alemlerin Rabbi ve Onun Resulü (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bu kişileri ne soy olarak ve ne de Manen Ehl-i Beyt’ten saymamakta ve kabul etmemektedir..
Ehl-i Beyt nesli veya Ehl-i Beyt talibiyim diyen için en önemli olan şey;
Ehl-i Beyt neslinden de olsa dahi kişinin fazilet ve derecesi Ehl-i Beyti örnek alıp yaşadığı imanı ve İslam’dır.
İnancıyla ve yaşantısıyla tam bir Ehl-i Beyt örneğini yansıtmayan,
Ehl-i Beyt ile aynileşmeye çalışmayan bir kimsenin Ehl-i Beyt neslinden olması veya Ehl-i Beyt taraftarıyım demesinin bir anlamı yoktur.
Ehl-i Beyt adını günlük makam, mevki çıkarlarına sermaye yapmak Ehl-i Beyt inancında yoktur.
Yine böyle bir kimsenin Ehl-i Beyt’i söz konusu edip Ehl-i Beyti sevdiğinden sevgisinden bahsetmesinin de bir anlamı yoktur çünkü;!.
Kerbela katliamının şahidi Ehl-i Beyt’in evladı İmam Ali Zeynel Abidin bin Hüseyin (aleyhisselam) şöyle buyurur:
”Vallahi Babam Hüseyin, Peygamber torunuyum diyerek bunu kullanarak bunun karşılığında menfaat elde etmek için hiç kimseden bir dirhem karşılıksız bir şey almamıştır.’‘
***
Delili de şu ayeti kerime ve Hadisi şeriflerdir.
‘’Ve bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i birtakım kelimelerle (emir ve yasaklarla) imtihân etmiş, bunun üzerine (o) onları tamâmen yerine getirmişti. (Rabbi de ona:) “Doğrusu ben seni insanlara imam (her hususta kendisine tâbi’ olunan rehber) yapıcıyım” buyurdu.(İbrâhîm ise:) “Neslimden de (imamlar yap)!” dedi. (Rabbi de:) “Verdiğim söz (senin neslinden de olsa, aslâ) zâlimlere ulaşmaz!” buyurdu.’’(Bakara (2) 124.)
***
Hazreti Nuh (Aleyhisselam)’ın kıssasında da buyurulduğu gibi;
‘’ Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna “Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma” diye seslendi.’’(Hûd (11) 42.)
‘’Oğlu:
“Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır” deyince, Nuh:
“Bugün Allah’ın buyruğundan O’nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı’’(Hûd (11) 43.)
*
‘’ Nûh ise, Rabbine nidâ (duâ) edip dedi ki:
“Rabbim! Şübhesiz ki oğlum benim ehlimdendir (âilemdendir) (sen bana âilemin kurtulacağını va’d etmiştin); muhakkak ki senin va’din haktır ve sen hükmedenlerin en hâkimisin!” (Hûd (11) 45.)
‘’ Allah şöyle buyurdu:
“Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü onun bütün hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu. O halde hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi sakın benden isteme. Şüphesiz ben, câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.’’ (Hûd (11) 46.)
***
Ehl-i Beyt neslinden de olsa dahi kişinin kendisine Alemlerin Rabbinin lütfettiği bu derece ve fazileti ;ancak iman ile ve İslam’ı hakkıyla yaşayıp Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’i örnek alıp ve Ehl-i Beytin yolundan giderek korunabileceği ve Ahirette Ehl-i Beyte kavuşabileceğini Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;.
‘’ (Dünyada) iman edenlere ve zürriyetleri de iman edib kendilerine uyanlara, (ahirette) zürriyetlerine kavuştururuz. (Onları da, baba ve dedeleri gibi cennete koruz ve derecelerini yükseltiriz.)
Bununla beraber (baba ve dedelerinin) amellerinden hiç bir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır, (iyi amel işlerse kurtulur, değilse helâk olur.) ( Tûr (52) 21)
***
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur;
“Kimin ameli kendisini geri bırakırsa, nesebi soyu onu ileri götürmeyecektir. “(31)
***
Zeyd Bin Sabit (radıyallahu anh) Dedi ki:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki :
Size iki emanet bırakıyorum ki;
onlara sımsıkı sarılırsanız benden sonra dalalete düşmezsiniz
Allah’ın kitabı ve itretim olan Ehl-i Beytimdir.
İkisi birbirinden ayrılmayacaktır .Ta ki kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar .’’(32)
Bu hadisi şerifte de buyrulduğu gibi Allah’ın kitabından ayrılan Ehl-i Beyt’ten sayılmamaktadır.!
***
Bu konuyla ilgili Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
‘’ Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını, evet onları da seçkin kıldık ve dosdoğru yola yönelttik.
İşte bu, Allah’ın hidayetidir; O, bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı yapageldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi.’’(En’âm / 87-88 ).
*
Hazreti İbrâhim (aleyhisselam) ile birlikte on sekiz peygamberin ismi zikredilerek hepsinin de hidayet üzere yaşadıkları, iyi ve sâlih kimselerden oldukları, bunların atalarından ve zürriyetlerinden de, Allah’ın fazlu keremiyle, âlemlere üstün kılınmış kimselerin bulunduğu;
bütün bu sayılanların doğru yoldan giderek hidayete kavuşturulmuş seçkin insanlar olduğu ifade edilmektedir” Eğer onlar (siz Kureyş müşrikleri gibi) Allah’a ortak koşsalardı, yapageldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi” buyurularak üstün kılınsalar bile Allah’ın kitabı ve Resulünün gittikleri doğru yoldan saptıklarında yaptıklarının boşa gittiği ve kendilerine verilen derece ve faziletin alındığı buyurulmaktadır.
*
Ayeti Kerime ve hadisi şerifte de görüldüğü gibi Allah’ın kitabı ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in yolundan ayrılan kişinin hiçbir öneminin kalmadığı ve Ehl-i Beyt’ten de sayılmadığı görülmektedir.
***
Ey Alemlerin Rabbi olan Allah’ım! Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’e kusursuz bir salât, selâm, rahmet, bereket, derece ve vesileyi vermeni ve Makamı Mahmud’a ulaştırmanı diliyoruz.
O Nebi ki! onun hürmetine düğümler çözülür.
Sıkıntılar ve belalar onun hürmetine açılıp dağılır.
Hacet ve ihtiyaçlar onun hürmeti yerine getirilir.
Maksatlara O’nun hürmetiyle ulaşılır.
Güzel sonuçlar O’nun hürmetiyle elde edilir.
O’nun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir.
Allah’ım, onun Âl-i ne ve Ehl-i Beytine, ashabına da her göz kırpacak kadar zamanda (her an, her saniye) her nefes alacak zamanda sana malum olan varlıklar adedince salât eyle, Rahmet eyle.
İlâhi sen bizleri Al-i Beytinin yolundan ayırma.
Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ’e lâyık ümmet eyle.
Yolunda daim ve kaim eyle.
O’nun ahlâkıyla ahlakımızı tezyin eyle.
Sevgisine lâyık eyle.
İlâhî bu sevgiye kavuşamadı isek kavuşabilmemizi, kavuştu isek bu sevgiyi koruyabilmemiz için, yer yüzünde İlâhî sevginin yansıdığı odak olarak yaratılan
“Rahmeten li’l-Âlemin” olan Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’i ve Ehl-i Beyt’ini sevmemizi, onların sevgi dairesine girebilmemizi ve onların yolunda onlarla aynileşmeyi nasip eyle.
Bu uğurda şüheda-i Kerbela’ya verdiğin ecir ve fazileti ve şehadeti bizlere de lütfeyle.
Kıyamet günü Onlarla birlikte efendimizin sancağı altında haşr eyle . Amin.
Selam ve Dua eder dualarınızı bekleriz.
Cesim ZEYDANLI –13-01-2024 ANKARA
ULUSLARARASI EHL-İ BEYT ARAŞTIRMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
Kaynaklar:
1~ (“Ehl-i Beyt”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul, 1994, X, 498.)
2~ El Kurtubi : (El Camiul El Ahkam El Kur’an ) 21:8, -El Fahr El Razi ( El Tefsir El Kebir) 166:27, – El Teberani (( El Mucem El Kebir)) 47:3, 11/(26419 :(12259) 351 , – El Heysemi ( Mecmuul El Zevaid ) 167:9/103:7
3~ (Tirmizî, “Tefsîr”, 4; “Menâḳıb”, 32, 60; Müsned, IV, 107). Konuyla ilgili rivayetlerde -Taberî’nin bir rivayeti hariç (bk. Tefsîr, XXII, 7)- umumiyetle kisâ kelimesi geçtiği ve buna bağlı olarak ehl-i kisâ demek icap ettiği halde edebiyatta Âl-i abâ, Ehl-i abâ tabirleri meşhur olmuştur. Hz. Peygamber’le birlikte abaya bürünenlerin sayısı beş olduğundan bunlar hamse-i Âl-i abâ, pençe-i Âl-i abâ diye de anılmışlardır.)
4~ (es-Siratu’l-Müstakim, c.1, s.210).
5~ (Bkz. Ebû Zehre, Ebû Hanife, s. 44;)
6~ (Muhammed Pârsâ, Faslü’l-Hitâb / Tevhîde Giriş, s. 522)( El-Umm, İmam Şafii, C.2- S.192)
7~ (Sevahidu’t-Tenzil, c.1, s.26; Benau’l-Makale el-Fatimiyye, s.341).
8~ (Muhammed Ebu Zehra İmam Zeyd b. Ali s. 38-39)
9~ (El Mecmu El Kebir ) 11: 83 (11177)
10~ (et-Tabarani “Mucem el-Kebir” c.23, s.380, Hadis No: 901; İbn-i Asakir eş-Şafii “Tarih-i Dimaşk” c.42, s.271, Hadis No: 8801; eş-Şeblenci “Nur’ül Absar” s.72; Muhibeddin et-Tabari “Zehair’ul Ukba” s. 65; el-Müttaki el-Hindi “Kenz’ul Ummal” c.12, Hadis No: 1264; İbn’ül Cevzi “Tezkiret’ül Havas” s.28)
11~ ( El Tirmizi) 5:622 (3789)
12~ (Sahih-i Tirmizi, c.5, s.328; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122, Nesai, El Hasais, s.21) Müsned, 3:14, 17, 26) Tirmizi (bu hadisi ) nakletti ve Hasen bir hadis dedi)
13~ (Müslim Kitap-44 Bab 4 Hadis-2408/ Müsned c.4 s.366-367 /Darimi Kitap-23 Bab-1 Hadis-3319 (Hadislerin aktarımcıları (sened), hadis otoritelerince eksiksiz ve kusursuz bulunmuştur.)
14~ El Kurtubi :(El Camiul El Ahkam El Kur’an ) 21:8, -El Fahr El Razi ( El Tefsir El Kebir) 166:27, – El Teberani ( El Mucem El Kebir)) 47:3, 11/(26419 :(12259) 351 , – El Heysemi ( Mecmuul El Zevaid) 167:9/103:7)
15~ (Tirmizî, “Tefsîr”, 4;) (Menâḳıb”, 32, 60 ) (Müsned, IV, 107)
16~ (İmam Ahmed b. Hanbel de (Sevaik-u Muhrika”nın nakli üzere) Ebu Said-i Hudri”den nakletmektedir ki bu ayet beş kişinin yani Hz.Peygamber (s.a.v.), Hz.Fatıma,Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin (a.s.) hakkında nazil olmuştur.)
17~ (Sahih-i Müslim: 4450, ayrıca Bu hadis-i şerifi İmam Müslim’den başka İbn Ebi Şeybe, Ahmed b. Hanbel, İbn Cerir et-Tabari, İbn Ebi Hatim ve el-Hakimi en-Neysaburi hadis kitaplarında rivayet etmişlerdir.)
Bu hadis-i şerifi ;Aişe'(r.a.) den başka Ümmü Seleme, (r.a.) Ebu Said el-Hudri(r.a.), Vesiletubnu’l Aska'(r.a.), Enes b. Malik (r.a.) ve Ümmü Seleme’nin oğlu Ömer ibn Ebi Seleme (r.a.) rivayet etmişlerdir.)
18~ (Tirmizi, tefsir, 33)
19~ (El Heysemi fi El Mûcem El Zevaid ) 4:224)
20~ (İmam Zeyd b. Ali (a.s.)- El Mecmû’u’l-Fıkhî ), (Buhârî, Enbiya,10; Da’avat, 31, 32; Müslim, Salat, 65, 66, 69)
21~(İbn Hacer el- Mekki, es-Savaik’ul-Muhrika, s.87).
22~ (Ahmed, Müsned, IV, 328, -Buhârî, Sahih, Menakıb, 40, 59;-Muslim, Sahih, Fedail’us-Sahâbe, 93-94;-Nesai, Hasais, s. 7-60).
23~ (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXX, 426-427;-Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXXII, 124)
24~ (Buhârî, “Tefsîr”, 33/8)
25~ (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 36)
26~ Buhari es-Sahih (3/1290-4/1545) kitabında bize şu rivayeti nakletmektedir: Cubeyr b. Mut´im diyor ki: Ben ve Osman b. Affan Peygamber´e gittik ve şu istekte bulunduk: Ganimetlerden Muttaliboğulları’na verdin ama bize bir şey vermedin, akraba olarak biz ve onlar sizinle aynı derecedeyiz. Buyurdular ki: Haşimoğulları ve Muttaliboğulları aynı şeydir. Cubeyr diyor ki: Abdi Şems ve Nevfeloğullarına hisse vermedi.)
27~ (İbnü’l-Arabî, Muhyiddîn, Fütûhâtü’l-Mekkiye, nşr. Osman Yahya-İbrahim Merkûr, Kahire 1985, III, 231.)
28~ (Tirmizî, Menâkıb, 40/3819)
29~ (Hakîm et-Tirmizî,Kitâbu Hatmi’l-Evliyâ,s. 345-346)
30~ (el-Haskani “Şevahid-ut Tenzil” c.1, s.168/177.)
31~ (Müslim, Zikr, 38 (2699); (Ebû Dâvûd, İlm, 1 (3643); (İbn Mâce, Mukaddime, 17 (225); -Dârimî, -Mukaddime, 32 (I, 99),-(Ahmed b. Hanbel Müsned 2/252)
32~ (El Müsned) 6:232(21067) (Sahih-i Tirmizi, c.5, s.328; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122, Nesai, El Hasais, s.21) Müsned, 3:14, 17, 26)
Not. Kaynak gösterilmeden izinsiz kullanılamaz. :5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca eser sahibi, telif hakkı kapsamında; manevi ve mali haklara sahiptir