TDK” ya göre namus: Toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, dürüstlük ve doğruluktur. Dolayısıyla da tanım bünyesinde hem erkeği, hem de kadını, yani ” KİŞİ” yi barındırmaktadır. Fakat halkın içindeki anlayış bundan farklıdır, adeta namus yalnız cinsellikle eşdeğer tutulmaktadır. Hatta bazı kesimlerce daha da ileri gidilerek sadece kadınlar için var olduğu düşünülmektedir.
Örneğin Dicle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aytekin Sır ve ekibi tarafından yapılan ankette:
Namus nedir sorusuna, en çoktan en aza doğru şu cevaplar verilmiştir:
1- Karım, bacım, annem, ailem.
2- Kadınların iffeti.
3- Kadınların cinselliği, bekâreti.
4- Kadınların toplumsal kurallara itaati.
5- Erkeğin şeref ve haysiyeti.
6- Kadınların erkeklere itaati.
7- Dinin emrettiği denmiştir.
Namussuzluk nedir sorusuna ise en çoktan en aza doğru şu cevaplar verilmiştir:
1-Kadının bekâretini kaybetmesi.
2- Kadının zina yapması.
3- Kadının açık gezmesi.
4- Kadının erkeklerle konuşması.
5- Kadının âşık olması.
6- Kadının ailesinin evlendirmek istemediği birisiyle evlenmesi.
7- Kadının izinsiz dışarı çıkması,
8- Kadının dedikoduya sebep olacak davranışlar sergilemesi,
9- Kadının dili uzun olması denmiştir.
Görüşme yapılan kentlerin hepsinde de hemen, hemen namus kavramının kadın, kadın bedeni, kadın cinselliği ve bunun kontrol altında tutulması olarak algılandığı gözlenmiştir. Namus kavramının yalnız kadınlar için var olduğu sonucuna varılmıştır. Erkeği alabildiğine özgürleştirip birincilleştiren, kadını ise metalaştırıp pasifleştiren bu namus algısı öyle bir yerleşmiş ki, sorgulamadan bilinçaltına nakşedilmiş adeta. Nitekim ataerkil zihniyetin egemen olduğu ve ülkeyi yöneten aktörlerin de çoğunun erkek olduğu ülkemizde “ namus=kadın ” anlayışından dolayı yasalara göre bile, tecavüzcüsüyle evlenen mağdurenin namusu temizlenmiş oluyor.
Oysa namus olgusu evrensel olmakla birlikte her toplumun kendince yorumladığı, kimi değerler yüklediği bu soyut kavram, bazı konularında inançlara, bölgelere, ülkelere, yörelere ve zamana göre değişiklikler gösterebilir. Bu kavramı daha iyi anlamak için etimolojik anlamına bakalım:
Namus kelimesinin dilimize Arapçadan veya Farsçadan girdiği düşünülmektedir. Araplar ve Farslar da eski Yunanlılardan almıştır. Kelimenin kökeni ” nomos” tan gelir. “ Nomos” iktidar, kanun, kural anlamındadır. Nomos’un da kökü “ nema ”dan gelir. “ Nema ” ise bir erkeğin sahip olduğu otlak alan ve otlak alanın üstünde otlayan hayvanlar manasındadır. Dolayısıyla nomos kelimesinin kökünde kural, kanun ve sahiplenmek vardır. Kelime anlamı olarak “1- Kanun nizam, 2- Ar, edep, ırz, 3- Temizlik, doğruluk ve ilkeli anlamlarını içerdiği söylenebilir. Buna göre eski Yunanda kanuna, nizama uyan, arlı, edepli, ırzını koruyan, temiz, doğru ve ilkeli insanlar nomoslu, bu erdemlerden birinden uzak olanlar nomossuz sayılıyordu.
Kavramı kökeninden almışız ama toplum olarak bazı kavramlara yaptığımız gibi, zamanla bu kavramın da içini boşaltma alışkanlığını ve kelimelere gerçek anlamlarından başka, işimize gelen anlamları yüklemeyi de maalesef sürdürmüşüz.
Sonuç olarak: Eski Yunanda başkalarının ırzını da kendi ırzı gibi koruyan, başkalarının ırzında gözü olmayan, arlı edepli, sözüne sadık, emanete hıyanet etmeyen, ilkeli, doğru, güvenilir, legal yollarlardan kazanan, emek ve alın teriyle geçimini sağlayan, yasalara, millete ve malına, devlete ve malına saygılı olanlara nomoslu (namuslu) bu erdemlerden biri kendinde olmayanlara da nomossuz (namussuz) deniliyordu.
Bizde kadın babası ve abisi başta olmak üzere ailenin erkeklerinin güdümünde belli bir yaşa gelir. Sonra da ailenin uygun gördüğü biri ile evlendirilerek kocasının güdümüne girer. Onun ayrı bir kişiliği, ayrı bir dünyası, bağımsız fikirleri, duyguları, kendine özgü hakları olamaz. Bu yüzden kadına çizilen bu acımasız toplum çizgisinin değişmemesi için kadının okuması, ekonomik özgürlüğünü kazanması da istenilen bir durum değildir. Kadın çizilen sınırın dışına çıktığında da namus kirlenmiştir, temizlenmesi gerekir. Bu yapıldığında üstelik sadece katil değil, bu anlayışı destekleyen herkes de “namuslu” olacaktır. Önlerine bir “ namus ” perdesi inecektir. O perdenin arkasında istediklerini yapabilir; örneğin birinin hakkını gasp edebilir, dolandırıcılık yapabilir, hırsızlık yapabilir, yalan söyleyebilir, ihanet yapabilirler, yani her türlü herzeyi yiyebilirler…
Kadınlar üzerinden kazandıkları “ namus ” onların her türlü namussuzluğunu saklamaya, örtmeye, hatta bazı kesimlerce takdir edilmeye bile yeterlidir. Oysa unutulmamalıdır ki; Namussuzların takdir edilip alkışlandığı yerde, gerçek namuslular namussuz durumuna düşerler. Bu da toplumda, o düşüncede olanların sayısının artmasına sebep olur. İşte tam da burası toplumun kırılma noktasıdır. Bu durumda artık toplum bozulamaya, kokuşmaya başlamış demektir. Namussuzluk hiçbir zaman veya zeminde, hiçbir inanç veya fikirde tasvip ve takdir görmeyen, alkışlanmayan bir davranıştır. Doğrusu da, insana yakışanı da budur.
Dünyaya baktığımızda namus=kadın ve töre anlayışından dolayı en fazla kadının öldürüldüğü yerler; cehaletin, ayırımcılığın ve fukaralığın en yaygın olduğu memleketlerdir. Buralarda her türlü hileyi, haksızlığı, korkaklığı kadınların namusunun ardına gizlerler. Bu nedenledir ki “ namus= kadın ” zihniyetindeki erkeklerin namusundan şüphe duymak hiç de yersiz değildir.
Sonuç olarak namus: Ayırım yapmadan herkes için, insanı hayvandan ayıran, İnsan kalabilme adına sahip olunması gereken erdemler ve hasletler toplamıdır, diyebilirim. Selamım, gerçekten namuslu olup, namusluları destekleyen ve alkışlayanlara gitsin… ESEN KALINIZ.
Abdullah HAKTANKAÇMAZ
[email protected]