Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz malum hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik.
Bu çerçevede 7 Temmuz’da Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski’yi ülkemizde misafir ederek gündemimizdeki konuları ele aldık. Kendisiyle 500 günden fazla süredir devam eden savaşın sona erdirilmesine yönelik önerilerimizi paylaşarak bu doğrultuda üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu tekrar vurguladık.
Aynı gün Millî Savunma Üniversitemizin kara, deniz ve hava harp enstitülerimizde eğitimlerini başarıyla tamamlayan 249 subayımızın mezuniyet sevincine ortak olduk. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yeniden yapılandırdığımız üniversitemizin asli vazifesini layıkıyla ifa ettiğini müşahede ettik.
“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMININ GÜVENİNE MAZHAR OLMAK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞACAĞIZ”
Biliyorsunuz seçim kampanyamız sırasında şahsımıza en çok teveccüh gösteren illerimizi ziyaret etme sözü vermiştik. 28 Mayıs seçimlerinde Bayburt yüzde 82,5 oy oranıyla birinci, komşusu Gümüşhane yüzde 78,5 oy oranıyla ikinci oldu. Bunun için 8 Temmuz Cumartesi günü her iki ilimizi ziyaret ederek desteklerinden dolayı oralardaki vatandaşlarımıza bizzat teşekkür ettik. Kuru kuruya teşekkür olmaz diyerek Bayburt’ta toplam yatırım bedeli 2 milyar 689 milyon lirayı, Gümüşhane’de ise 1 milyar 100 milyon lirayı bulan eserlerin toplu açılış törenini de bu arada gerçekleştirdik.
Buradan bir kez daha bizleri asla yalnız bırakmayan, desteğini, duasını bizden esirgemeyen Bayburtlu ve Gümüşhaneli kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu iki ilimizle birlikte bize oy versin veya vermesin 81 vilayetimizin tamamının güvenine mazhar olmak için canla başla çalışacağız.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde elde ettiğimiz başarıyı 31 Mart 2024 mahâlli idareler seçimleriyle tahkim etmek istiyoruz. Hükûmet ile yerel yönetimler arasındaki uyumun anlayış ve vizyon birliğinin kıymetini her geçen gün daha net bir şekilde görebiliyoruz. Gerçek belediyecilik hizmetlerinden mahrum kalan şehirlerimizi Türkiye Yüzyılı’nın inşasına ortak etmek için önümüzdeki seçimler bir fırsattır. Milletimizin de desteğiyle inşallah bu tarihî fırsatın heba olmasına izin vermeyeceğiz.
“TÜRKİYE’NİN BEKLENTİLERİNİ AÇIK VE NET ORTAYA KOYDUK”
Bayburt ve Gümüşhane ziyaretimizin ardından NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Litvanya’nın başkenti Vilnius’a gittik. Kritik bir dönemde tertiplenen NATO Zirvesi, ülkemiz açısından terörle mücadele başta olmak üzere tezlerimizi dillendirdiğimiz, önemli diplomatik kazanımlar elde ettiğimiz uluslararası bir toplantı oldu. NATO tarihinde ilk defa Genel Sekreter tarafından terörizmle mücadele özel koordinatörü atanacağı duyuruldu. İttifakın yanı sıra ülkemizin de güvenliğine katkı sunacak pek çok hususta mutabakata varıldı.
NATO’nun genişlemesine verdiğimiz ilkesel desteği ifade ederken, Türkiye’nin beklentilerini açık ve net ortaya koyduk. Sadece terörizme karşı değil Batı’da veba gibi yayılan İslam düşmanlığıyla mücadele noktasında da ikazlarımızı yaptık.
İsveç’in ittifaka üyelik süreciyle ilgili atılacak karşılıklı adımlar ortak açıklamayla belirlendi. Meclis’imizin açılmasıyla birlikte üzerimize düşeni yapacağız. Katılım protokollerine dair nihai kararı verecek olan mercii Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Milletvekillerimizin vicdanları doğrultusunda ülkemizin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağından şüphe duymuyoruz.
“KOMŞULARIMIZLA VE DİĞER ÜLKELERDE AŞILMAZ DENİLEN NİCE ENGELİ AŞTIK”
Vilnius Zirvesi’nde Amerikan Başkanı Sayın Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron ve Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’in de aralarında olduğu 13 liderle ikili görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde bir kez daha gördük ki komşularımız başta olmak üzere bizim hiçbir ülke ile çözülemeyecek sorunumuz yoktur. Diyalog ve diplomasiye alan açıldığı takdirde, yanlış anlaşılmaların giderileceğine, anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulacağına inanıyoruz. Son 21 yılda bunu pek çok kez başardık. Komşularımızla ve diğer ülkelerle aşılmaz denilen nice engeli aştık. Aynı başarıyı bugün de yakalamamızın önünde hiçbir mani bulunmuyor.
Özellikle Avrupalı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerden ümitvarız. Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecimizin canlandırılması, Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi, vatandaşlarımıza vize serbestisi gibi temel başlıklarda artık ilerleme sağlamak istiyoruz. Hem ülkemizin, hem de Avrupa Birliği’nin çıkarına olacak bu hamlelerin müspet neticelerini inşallah yakında göreceğiz.
“TOGG HER ÜÇ LİDERDEN DE TAM NOT ALDI”
Dış politika kulvarında iş dünyamızdan oluşan geniş bir heyetle yaptığımız Körfez turumuz da çok önemli bir adım oldu. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiğimiz ziyaretler son derece başarılı ve verimli geçti.
Suudi Arabistan’la imzaladığımız beş anlaşmayla iş birliğimizi daha da ileriye taşıdık. Savunma sanayi alanında tarihimizin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesine imza attık. Katar’la mükemmel seviyede ilerleyen ilişkilerimizi yeni ortaklıklarla taçlandırma kararı aldık.
Birleşik Arap Emirlikleri, 10 milyar doları bulan ikili ticaret hacmimizle ülkemizin bölgedeki en önemli ticari ve ekonomik ortakları arasındadır. Diplomatik münasebetlerimizin 50. yılını Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmasının kuruluşuyla kutlamış olduk. Ziyaretimiz esnasında farklı alanlarda toplam değeri 50,7 milyar dolara ulaşan 13 anlaşma imzalanmıştır.
Yine ziyaretimiz vesilesiyle ülkemizin gurur kaynağı olan Türkiye’nin otomobili TOGG’u muhataplarımıza hediye ettik. TOGG’un her üç liderden de tam not aldığını memnuniyetle belirtmek isterim. Şimdilik sadece ülkemizin yollarını süsleyen TOGG’u inşallah yakın zamanda diğer ülkelerin yollarında da görmeye başlayacağız. Nasıl İHA-SİHA ve TİHA’larımız onlarca ülkenin semalarını koruyorsa, TOGG da Türkiye markasını yollara, caddelere taşıyacaktır.
“ADA’NIN GERÇEKLERİ TEMELİNDE HİÇBİR ZAMAN ÇÖZÜMDEN KAÇMADIK, KAÇMAYIZ”
Abu Dabi’den sonra geçtiğimiz Lefkoşe’de Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı coşkusunu onlarla birlikte paylaştık. Barış Harekâtının 49. yıl dönümü, Ercan Havalimanı’nın yeni terminal binasının ve pistinin açılışıyla idrak ettik. 10 milyon yolcuya hizmet verebilecek kapasiteye ulaşan Ercan Havalimanı’nın bir kez daha Kıbrıs Türk halkına hayırlı olmasını diliyorum.
Burada bir hususu tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Biz, adanın gerçekleri temelinde hiçbir zaman çözümden kaçmadık, kaçmayız. Kıbrıs Adası’nın kalıcı ve adil bir barışa kavuşması için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. Bu konudaki samimiyetimizi Annan Planı dâhil şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz. Ancak bunun için karşımızdakilerin de dayatmalarda ısrar etmek yerine, sahadaki durumu kabullenmesi gerektiği açıktır.
Barış Harekâtı’nın 49. yılında bir kez daha şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik desteğimizin baki olduğunu, tarımdan enerjiye, sudan elektriğe, ulaşımdan sağlığa her alanda katkılarımızın artarak devam edeceğini vurgulamak istiyorum.
“15 TEMMUZ’U MANASINA VE RUHUNA UYGUN BİR ŞEKİLDE YAŞATACAĞIZ”
15 Temmuz’un yedinci sene-i devriyesini şehitlerimizin yakınları, gazilerimiz ve İstanbul halkının katılımıyla Beylerbeyi Stadyumu’nda idrak ettik. Türkiye Yüzyılı’nın kahramanlarına olan minnet borcumuzu bir kez daha hatırladık ve hatırlattık. Milletimizin 15 Temmuz gecesi yazdığı destanın büyüklüğünü her geçen yıl çok daha iyi anlıyoruz. O gece Türkiye sadece demokrasisine yönelik bir darbe teşebbüsünü bertaraf etmedi, o meşum gece ülkemiz asıl bağımsızlığını hedef alan bir işgal girişimini püskürttü. Milletimiz, 253 vatan evladını toprağa verme pahasına Türkiye’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya bir kez daha haykırmıştır.
15 Temmuz, asırlar boyunca yürüttüğümüz varlık-yokluk mücadeleleri zincirinin en son halkasıdır. Demokrasi ve millet düşmanlarının 15 Temmuz’a yönelik bitmeyen kinlerinin gerisinde işte bu gerçek vardır. FETÖ’cü alçakların ihanetinden medet umanlar, o gece yaşadıkları derin hayal kırıklığını hâlen unutamıyor. Darbecilerle anlaşıp tankların arasından kaçanlar, ayıplarını örtmek, korkaklıklarını gizlemek amacıyla iftira dâhil her yola başvuruyor.
Kontrollü darbe yalanından 15 Temmuz darbesi tarzı ahlaksız ithamlara kadar milletin direnişine kara çalmak için her şeyi yapıyorlar, ama ne yapsalar nafile. Bunlar, tüm çabalarına rağmen son yedi yılda amaçlarına ulaşmadılar, Allah’ın izniyle hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Türkiye ve Türk Milleti var oldukça 15 Temmuz destanımız dilden dile, gönülden gönle, nesilden nesle gururla aktarılmaya devam edecek. Birileri rahatsız olsa da, biz o gece çıplak elleriyle tankları durduran kahramanların hatırasına ebediyen sahip çıkacağız. Her biri kalbimizin en mutena köşesinde yaşayan 253 şehidimizin hepsini şükranla, özlemle ve minnetle yâd edeceğiz. Gazilerimizin verdiği mücadeleyi gençlerimize ve çocuklarımıza gururla anlatacağız. Filmlerle, kitaplarla, belgesellerle, şiirlerle ve çeşitli etkinliklerle 15 Temmuz’u manasına ve ruhuna uygun bir şekilde yaşatacağız.
Tüm bunları yaparken rehavete asla kapılmayacağız. Son FETÖ’cü hain de hukuk önünde hesap verene kadar bu terör örgütüyle, uzantılarıyla ve destekçileriyle mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlıklı, huzurlu, bereketli ömürler niyaz ediyorum. Rabbim bizlere bir daha 15 Temmuz gibi bir ihanet yaşatmasın diyorum.
“ORMAN YANGINLARIYLA MÜCADELEMİZİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜYORUZ”
Küresel bir sorun olan iklim değişikliğinin olumsuz yansımalarını ülkemiz de tecrübe etmektedir. Karadeniz Bölgesinde yaşanan sel ve taşkınların ardından batı ve güney bölgelerimizde meydana gelen orman yangınları bunun son örnekleridir. Karadeniz Bölgemizdeki sel felaketine 7.122 personel, 477 iş makinesi, 6.323 diğer araç ve iki helikopterle müdahale ettik. İlgili bakanlarımız süratle afet bölgesine intikal ederek çalışmaların koordinasyonunu bizzat sağladı. Selden etkilenen işverenlerimiz ile sigortalılarımızın prim ödemelerini talep etmeleri hâlinde bir yıl süreyle ertelediğimizi de duyurduk.
Orman yangınlarıyla mücadelemizi de başarılı bir şekilde yürütüyoruz. Geçen yıl 1 Haziran-24 Temmuz’da 265 orman yangını çıkarken, bu yılın aynı döneminde 358 orman yangınıyla karşılaştık. İzmir’deki yangına müdahale sırasında orman işçimiz Mustafa Gürpınar hayatını kaybetti. Şehidimize Allah’tan rahmet, ailesine ve çalışma arkadaşlarına sabırlar diliyorum.
Önceki yıllarda yaşanan yangınların bir kısmı doğal sebeplerden, bir kısmı da terör ve ihmal gibi faktörlerden dolayı meydana gelmişti. Biz de bu sene en kötü senaryoyu düşünerek havada ve karada güçlü bir altyapı kurduk. Mevcut filomuzu Rusya’dan gelen iki büyük uçakla tahkim ettik. Rezerv güçlerle birlikte toplam 24 uçak, 100 helikopter ve 10 İHA’mızla orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz. Ayrıca, 4.800 aracımız ve 25 bin orman işçimiz de karadan müdahale noktasında görev yapıyor.
Kendi ülkemizde yangınlara süratle müdahale ederken ihtiyacı olan diğer ülkelerin de yardımına koşuyoruz. Büyük bir yangınla boğuşan komşumuz Yunanistan’a iki amfibi uçak ve bir yangın söndürme helikopteri gönderdik. Rodos halkı başta olmak üzere Yunan komşularımıza buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
“ÇİFTÇİLERİMİZ ÜRÜNLERİNİ TESLİM EDENE KADAR ALIMLARIMIZ DEVAM EDECEKTİR”
Her ne kadar hazırlıklarımız tamam olsa da, hedefimiz tek bir yangının bile çıkmamasıdır. Tüm vatandaşlarımdan Orman Teşkilatımızın alarm durumuna geçtiği Ağustos ayı boyunca çok dikkatli olmalarını rica ediyorum. En küçük bir ihmalin dahi ciğerimizi yakan felaketlere yol açabileceğini lütfen unutmayalım. “Orman vatandır” anlayışıyla hep birlikte ormanlarımızı korumaya, geliştirmeye devam edelim. Ormanlarımıza sahip çıkan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.
Öte yandan ülkemizin dört bir yanında başlayan hasat mevsiminde bugün itibariyle hububatın yüzde 65’i hasat edildi. Toprak Mahsulleri Ofisimiz 580 noktada alım faaliyetini kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Çiftçilerimiz ürünlerini teslim edene kadar alımlarımız devam edecektir.
“TÜRKİYE YÜZYILI’NI İNŞA ETME HEDEFİYLE YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ”
Dün hem Hatay’ın Anavatana katılışın 84’ncü, hem de millî mücadelenin dönüm noktalarından Erzurum Kongresi’nin 104’ncü yıl dönümüydü. Bilindiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkanlık ettiği Erzurum Kongresi’nde üç önemli ilke dünyaya ilan edilmiştir.
Birincisi; millî sınırlar içindeki vatanın bölünmez bir bütün olduğudur. İkincisi; her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı milletin topyekûn direneceğidir. Üçüncüsü de; manda ve himayenin kabul edilmeyeceğidir.
Evet, 104 yıl sonra bugün devlet ve millet olarak aynı ilkeler doğrultusunda Türkiye Yüzyılı’nı inşa etme hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Millî mücadele bizim vatan toprakları üzerindeki ne ilk, ne de son kıyamımızdı. Anadolu topraklarının merkezinde yer aldığı coğrafya bizim Anavatanımız olma yanında, tüm insanlığın köklerinin de çıkış yeridir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye, hatta okyanuslar ötesinden her gücün gözünün bu coğrafyada olmasının sebebi budur. Millet olarak Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e kadar kurduğumuz her devletin verdiği varoluş mücadelesinin böylesine ağır bedelli ve kesintisiz yürümesi boşuna değildir.
Hatta hiç uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’nin son 10 yıldır maruz kaldığı siyasi, sosyal, ekonomik, askerî sıkıntıların neredeyse hiçbiri tabii süreçlerin ürünü değildir. Hepsinin de arka planında insanlık tarihî kadar eski bir mücadelenin, modern yöntemler ve söylemlerle devam ettirilen sürümleri vardır. Bu mücadeleye bir de hem toplum, hem coğrafya olarak bünyemizde taşıdığımız sorunları eklediğimizde maliyetler daha da artmıştır.
“ÇOK SAYIDA MESELENİN ÜSTESİNDEN, MİLLETİN SAĞDUYUSU SAYESİNDE GELİNDİ”
Sosyal fay hatlarımızda kırılmalara yol açmak için girişilen sayısız denemeleri hamdolsun millî birliğimize ve beraberliğimize sıkı sıkıya sarılarak hep akamete uğrattık. Gezi olaylarından terör saldırılarına, 15 Temmuz’dan seçim dönemlerinde yalanlar üzerinden tırmandırılan siyasi gerilimlere kadar nice meselenin üstesinden milletimizin irfanı ve insanımızın sağduyusu sayesinde geldik. Ayrıca, bu dönemde küresel sağlık krizinin ve onunla birlikte yükselen küresel finans, üretim, tedarik, emtia krizlerinin ülkemize etkilerini de sırtlandık. Vakitlice aldığımız tedbirler ve ülkemizin ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirdiğimiz politikalarla bu süreçleri en az hasarla atlatmayı başardık.
Bugün üçüncü yıl dönümüne ulaştığımız Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nin yeniden ibadete açılmasının da, Anadolu topraklarını vatan yapma mücadelemizin önemli sembollerinden biri olduğu şüphesizdir. Rabbime bizlere bu şerefi bahşettiği için bir kez daha hamd ediyorum.
Coğrafyamızdaki imtihanlarımızdan biri de tabii afetlerle oldu, hâlâ oluyor. Yangınlar, seller, heyelanlar, kuraklık ve en önemlisi deprem afetleri ülkemizin dört bir yanında ciddi hasarlara yol açıyor. 6 Şubat’ı unutmak mümkün mü? Onun meydana getirdiği felaket, fatura unutulabilir mi? Şehitlerimiz unutulabilir mi, gazilerimiz unutulabilir mi? Gerçekleştiği alan ve etkilediği nüfus bakımından tarihimizin en büyük afeti olan 6 Şubat depremlerinin üzerinden henüz beş buçuk ay geçti. Depremde kaybettiğimiz insanlarımızın acıları ilk günkü tazeliğiyle yüreklerimizi yakmayı sürdürüyor. Evleri ve iş yerleri enkaza dönen vatandaşlarımız bir yandan kaybettikleri yakınlarının yasını tutarken, diğer yandan hayata yeni bir başlangıç yapmak için gerekli şartların oluşmasını bekliyor.
Afetin etkilediği şehirlerimizde acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların enkazlarını tamamen kaldırdık. Orta hasarlı binalarla ilgili çalışmalar sürüyor. Yapılan tespitlere göre bölgede 872 bin bağımsız bölüme sahip 311 bini aşkın binanın yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunlardan yaklaşık 507 bini konut, 143 bini köy evi olmak üzere toplam 650 binini devlet eliyle yaparak vatandaşlarımıza teslim etmeyi planlıyoruz. Hâlihazırda 180 bin civarında konut ve köy evinin inşa süreci başlamıştır.
“AFETZEDE KARDEŞLERİMİZE ÖNEMLİ DESTEKLER VERİYORUZ”
Yeri belirlenen ve zemin etütleri yapılan alanlarda hızla inşa çalışmalarına geçilmektedir. Hatta şu an itibariyle inşaatı tamamlanan köy evlerinden hak sahiplerine teslim edilenler var. İnşallah sonbaharla birlikte konutları vatandaşlarımıza peyderpey teslim etmeye başlayacağız. Konutların inşasını hızlandırmak gayesiyle geliştirdiğimiz yeni projemizi kamuoyumuzla kısa süre önce paylaştık. Vatandaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda yerinde dönüşüm çalışmalarımızı başlattık. Afetzede kardeşlerimize bir kısmı çok uygun şartlarda kredi, bir kısmı hibe olarak önemli destekler veriyoruz. Bugüne kadar 93 binden fazla depremzedemiz yerinde dönüşüm için başvurdu. Bu sayının daha da artacağına inanıyorum.
Depremden hemen sonra ilan ettiğimiz mücbir sebep uygulamasıyla afetzedelerimizin yükünü hafifletmiştik. Mücbir sebep düzenlemesini depremde en çok yıkıma uğrayan Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya illerimiz ile İslahiye ve Nurdağı ilçelerimizde devam ettirmeyi kararlaştırdık. Buraların dışında kalan vilayetlerimizden gelen münferit başvuruları da değerlendireceğiz. Konuyla ilgili detayları Hazine ve Maliye Bakanlığımız yakında milletimize açıklayacaktır.
Depremin istihdama etkisini en aza indirmek amacıyla başlatılan kısa çalışma ödeneğini üç ay süreyle uzatıyoruz. Daha önce 110 bin çalışanın faydalandığı ödenekten 115 bin insanımızın istifade etmesini sağlayacağız. Toplum yararına programlarımızı açma hazırlıklarımız, başta deprem bölgemiz olmak üzere ülkemiz genelinde devam ediyor.
Hesaplamalara göre 6 Şubat depremlerinin ülkemize maliyeti 104 milyar doların üzerindedir. Sadece bu yıl deprem kaynaklı harcamaların 762 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz. Bu rakam, çapı ne kadar büyük olursa olsun her ekonomi için altından kalkılması zor bir yüktür. Üstelik 2013’ten beri yaşadığımız her hadisenin bir boyutunu oluşturan ekonomik saldırıların etkilerinin hâlâ sürdüğü dönemde bu maliyetle karşı karşıya kaldık.
“TÜRKİYE’Yİ BÜYÜTME HEDEFİMİZDEN GERİYE GİDİŞ YOK”
Hatırlayın, içeride birilerinin ‘Tüketmeyin, yatırım yapmayın, Türkiye’ye gelmeyin’ kampanyalarıyla ekonomimizi çökertme çağrıları yaptığı günleri yaşadık. Dışarıda ise Türk ekonomisini mahvetme naralarıyla ülkemize karşı ne iktisat bilimiyle, ne akıl ve ahlakla bağdaşan tuzaklara şahitlik ettik. Tüm bu hücumlara karşı çareyi yine her konuda ve her zaman olduğu gibi kendi potansiyelimizi harekete geçirmekte, kendi gücümüzü kullanmakta, kendi hedeflerimize yönelmekte bulduk. Hep söylediğimiz gibi, yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme hedefi; öyle akşamdan sabaha ortaya çıkmış bir strateji değildir. Gerisinde çok büyük emeklerin ve çok büyük bedellerin olduğu bir sürecin sonunda bu noktaya geldik. Bugün de Türkiye, bu temel ekonomik hedefine bağlılığını şeksiz-şüphesiz bir şekilde sürdürmektedir.
Altını çizerek tekrar ifade ediyorum; Türkiye’yi istihdamı ve üretimiyle büyütme hedefimizden en küçük bir geriye gidiş söz konusu olmayacaktır. Zamana ve şartlara göre kullanılan araçlar farklılaşsa da, sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir. Son haftalarda atılan adımların, hem daha önceki gelişmelerin, hem de depremin artık ertelenemez hâle gelen mali yükünü karşılayabilmek için yapılan düzeltmeler olarak görülmesi şart. Bu adımların faiz, kur ve enflasyon üzerindeki etkilerini orta vadede ülkemizin asıl hedeflerine yaklaşmasına katkı sağlayacak gelişmelere dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Ülkemizin her meselesini 21 yıldır nasıl tesis ettiğimiz güven ve istikrar iklimi sayesinde çözmüşsek, bugünkü sıkıntıların üstesinden de aynı şekilde geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Hükûmet olarak uyguladığımız ekonomi politikasını dünyadaki benzer politikalardan ayıran çok önemli bir özellikler vardır; bu da, önceliklerimizin en başında istihdamın geliyor olmasıdır. Bilindiği gibi geçmişte ülkemizde ve dünyadaki gelişmekte olan pek çok yerde uygulanan ekonomi politikaları en büyük zararı istihdama veriyordu. İşsizliğin arttığı, insanların evlerine götürecek ekmek bulamadığı bir ortamda kâğıt üzerindeki göstergelerde elde edilen düzelme toplumlara beklenen refahı, ülkelere beklenen huzuru sağlayamıyordu. Dolayısıyla bizim için ekonomik istikrar demek, istihdamı düzenli olarak arttıran sürdürülebilir büyüme demektir. Tabii en az bunun kadar önemli bir diğer önceliğimiz; ülkenin ve toplumun tüm dengelerini bozan enflasyonla mücadeledir. Hiç şüphesiz finansal istikrar da, bu tablonun ayrılmaz bir parçasıdır.
“VERİM, TASARRUF EKONOMİSİNDEN YANA OLALIM”
Türkiye’nin maruz kaldığı onca sıkıntıya, saldırıya, felakete rağmen her alanda hâlâ dimdik ayakta kalmasının, bölgesel ve küresel güç olarak kabul görmesinin gerisinde işte bu politika vardır. Biz ülkemiz ekonomisini sonuçlarla uğraşarak değil sebeplere inip onları ortadan kaldırarak büyüttük, geliştirdik, diğer alanlardaki iddialarımızın dinamosu hâline getirdik, bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. İstihdamı arttıracak, enflasyonu düşürecek, finansal düzelmeyi sağlayacak her tedbiri alacak, uygulayacak, sonuçlandıracak ve ortaya çıkan zenginliği milletimizin her bir ferdine yayacak bir politika izliyoruz.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de politikamızı hayata geçirirken önümüze çıkan zorluklar var. Her şeyden önce sadece arz-talep ilişkisi üzerine kurulu iktisadi teorilerin ülkemizde tam karşılık bulamadığı bir gerçektir. Bunun sebeplerinden biri; bilhassa küresel ekonominin dümenini elinde tutan güçlerin Türkiye’ye yönelik siyasi yaklaşımlarının ekonomik mantığın önüne geçmesidir. Açık konuşmak gerekirse; siyasi, ekonomik ve askerî olarak güçlenen, dolayısıyla kendi politikalarını belirleyip hayata geçiren bir Türkiye fotoğrafı kimsenin işine gelmiyor. Bu yüzden de sürekli gizli-açık engellemelere, kuraldışı uygulamalara maruz kalıyoruz.
Ülkemizin durumunu farklı kılan bir diğer sebep ise; kimi dönemlerde avantajımız olan esnek sosyal ve ekonomik politikalarımızın uzun vadeli politikaların ve kuralların kökleşmesini zorlaştırmasıdır.
İnsanımızın tasarruf alışkanlığında döviz ve altın ağırlıklı yer tutuyor. Önemli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların iktisadi işleyişe, dolayısıyla istihdama ve üretime katkısı olmuyor. Onun için gelin, milletime sesleniyorum; biz verim ekonomisinden yana olalım, tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım. Bunun ne benim milletimin kendisine, ne de devletime hiçbir faydası yoktur. Yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hâle gelmesi de, üretim artışının hak ettiği yere ulaşmasını engelliyor. Bu gerçekler çerçevesinde tamamen siyasi kaygılarla serdedilen sözde değerlendirmelerin ne ülkemize, ne milletimize, ne de yaşanan sorunların çözümüne zerre kadar faydası vardır.
“İHRACATIMIZ VE TURİZMİMİZ HER AY REKORLAR KIRARAK YOLUNA DEVAM EDİYOR”
Türkiye gibi rezerv para veya petrol, doğal gaz gibi karşılıksız gelir sağlayan kaynaklara sahip olmayan bir ülkenin tercüme değil telif iktisadi analizlere ve çözüm yollarına ihtiyacı bulunuyor. Ülkemizin en büyük talihsizliği, dünyadaki gelişmeleri ülkemizin gerçekliğiyle mezcederek milletimizin önüne ufuk açıcı teoriler koyacak iktisatçılardan uzun yıllar boyunca maalesef mahrum kalmasıdır. Biz yaşadığımız tecrübeler ışığında ülkemizin önünde istihdam ve üretim dışında çıkış yolu olmadığına kanaat getirdiğimiz için kendi politikamızda ısrar ediyoruz.
Geçtiğimiz 21 yılda ülkemize kazandırdığımız eğitim, sağlık, güvenlik, ulaştırma, enerji, konut başta olmak üzere tüm alanlardaki yaygın altyapı, büyümemizin en önemli itici gücüdür. Hamdolsun bu sayede ticaretten sanayiye, tarımdan turizme, istihdamın ve üretimin lokomotifi olan her alanda çarklar harıl harıl dönmektedir. İhracatımız ve turizmimiz neredeyse her ay rekorlar kırarak yoluna devam ediyor. Ülkemiz, giderek artan bir şekilde uluslararası yatırımcıların ilgisini çekiyor. Yaptığımız her görüşmede ülkemize milyarlarca, on milyarlarca dolarlık yatırım sözü alıyoruz. Bu yatırımların ağırlıklı kısmını birilerinin iddia ettiği gibi varlık satışı değil istihdama ve üretime dönük projeler oluşturuyor.
Cari dengemizin en önemli handikabı olan enerji ithalatımızı, keşfettiğimiz doğal gaz ve petrol rezervleriyle kademe-kademe azaltacak olmamız, hareket alanımızı daha da genişletiyor.
“İSTİKRAR, GÜVEN VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EKSENİNDE YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ”
Ülkemizi son 20 senede yılda ortalama yüzde 5,5 büyüterek, millî geliri 238 milyar dolardan 1 trilyon dolar sınırına getirerek, satın alma paritesine göre millî gelir sıralamasında dünyada 11. sıraya çıkartarak, istihdamı 19 milyondan 32 milyona yükselterek, ihracatı 35 milyar dolardan 254 milyar dolara ulaştırarak, turist sayısını 15 milyondan 52 milyona, turizm gelirini 12 milyar dolardan 46,5 milyar dolara sıçratarak, velhasıl her alanda eşi benzeri görülmemiş başarılara imza atarak bugünlere getirdik.
Nüfusu artan, onunla birlikte iş gücüne katılım oranı yükselen bir Türkiye’de istihdamın azalmak bir yana, sürekli artmasını işte bu tabloya borçluyuz. Ülkemizin ve milletimizin hiçbir kazanımından en küçük bir geri gidişe müsaade etmeyeceğiz. İstikrar, güven ve sürdürülebilirlik ekseninde yolumuza devam edeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum: Yatırım kararlarının lokomotifi olan öngörülebilirliği artırmak, aynı şekilde önceliklerimiz arasında yer alıyor.
Elbette bunları söylerken yaşanan güncel sıkıntıları görmezden gelmiyor ve üzerini örtmeye çalışmıyoruz. Yükselen enflasyon sebebiyle refah seviyesi düşen ücretli kesimlerin kayıplarını telafi etmek için bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık. Asgari ücretten memur ve emekli maaş artışlarına kadar her alanda bütçe imkânlarını sonuna kadar zorlayan tasarruflarda bulunduk. Her kesimin ücret düzenlemesi farklı süreçlere, farklı kurallara ve farklı dönemlere göre yapıldığı için zaman zaman kısa süreli dengesizliklerin yaşandığının farkındayız.
“ÇALIŞANINDAN EMEKLİSİNE HİÇ KİMSENİN MAĞDURİYETİNİN KALICI OLMASINA RIZA GÖSTERMEYİZ”
Kamu işçilerinin epeyce bir gecikmeyle yapılan toplu sözleşmelerinde ortaya çıkan tablo memur maaşlarında ilave bir düzeltmeyi zorunlu kıldı. Bu defa da daha önceden sonuçlandırılan asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili bir huzursuzluk ortaya çıktı. Kamu işçisini ve memuru nasıl ortada bırakmadıysak, çalışanından emeklisine hiç kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza göstermeyiz.
Ek bütçede önceliğimizi zorunlu olarak deprem bölgesinin hızla ayağa kaldırılmasını sağlayacak projelere verdik. Yaptığımız vergi artışlarından elde edeceğimiz geliri şu aşamada başka yerlere aktarmayı vicdani olarak kabul edemeyiz. Bununla birlikte hem bütçe gelirlerini artırmaya, hem de bütçe dışı kaynak sağlamaya yönelik çalışmalarımızın semeresini gördükçe kendini mağdur hisseden tüm kesimlerin gönlünü mutlaka alacağız. Bunu da çok gecikmeden yılbaşı civarı neticeye ulaştırmayı planlıyoruz.
Milletimin tüm fertlerinden serinkanlı olmalarını, bize güvenmelerini, ülkelerinin ve kendilerinin geleceğine sahip çıkmalarını istiyorum. Kimilerinin anlık telaştan, kimilerinin açgözlülükten, kimilerinin de art niyetten kaynaklı reflekslerle sergiledikleri her dengesiz tasarrufun ortak refah ve huzur hedeflerimize zarar verdiğini unutmamalıyız. Eğer üretim yapıyorsak maliyet ve kar hesabımızı, ticaret yapıyorsak fiyatlama politikamızı, ev sahibiysek kira talebimizi, aracımızı satıyorsak satış bedelini bu anlayışla belirlemeliyiz. Ne döviz artışıyla, ne enflasyonla, ne işletme maliyetiyle izah edilemeyecek derece yüksek fiyatlarla piyasayı sürekli yukarıya çekmek sonu olmayan bir kısır döngüye destek vermektir.
Gün sonunda yüksek kazanç sağlamış gibi görünen bu süreç, aylar-yıllar geçtikçe herkesin hanesine zarar olarak yazılacak sonuçlara gebedir. Hiç kimsenin bilerek ve isteyerek ne kendisine, ne evlatlarına, ne de ülkesine böyle bir kötülük yapacağına ihtimal vermiyorum. Şayet bu konuda ihmali ve kastı olanlar çıkarsa, devlet olarak biz de gerekeni yapmaktan çekinmeyiz.
“HAKSIZ KAZANÇ PEŞİNDE KOŞAN FIRSATÇILARIN ÜZERİNE KARARLILIKLA GİDECEĞİZ”
Ticaret Bakanlığımız özellikle otomobil piyasasında görülen stokçuluğun ve fiyat manipülasyonlarının önüne geçmek için denetimlerini artırdı. Konut fiyatları ve kiralarla ilgili ilave ne tür adımlar atabileceğimize dair değerlendirmelerimiz sürüyor. Serbest piyasa ekonomisinden taviz vermeden haksız kazanç sağlama peşinde koşan fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğiz. Milletimizle birlikte nasıl ülkemizin üzerindeki vesayet bulutunu dağıtıp darbecilerin heveslerini kursaklarında bıraktıysak, nasıl istiklalimize ve istikbalimize yönelik tüm saldırıları boşa çıkardıysak, nasıl güvenliğimizi sınırlarımızın ötesinden başlayarak güçlendirecek tedbirleri aldıysak, nasıl her alanda potansiyelimizi harekete geçirerek bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı bir Türkiye inşa ettiysek, Allah’ın izniyle enflasyon başta olmak üzere ekonomideki sıkıntıların üstesinden de geleceğiz.”