Her zaman yalnız yaşayan ve yalnızlığı tercih eden insanlar vardır ve olacaktır. Onlar kalabalıkta bile kendilerini yalnız hissederler ve yalnızmış gibi yalnız yaşarlardı. Onlara göre hiç bir zaman yalnız değil, her zaman iki kişi idiler. Kendileri, bir de paşa keyifleri vardı. Şimdilerde ise maalesef yalnızlığı seçip kalabalıkta yalnız yaşayanlar azımsanmayacak kadar çoğunlukta; Kendileri ve sanal dünyaları…
Yalnızlık hem bireysel hem de toplumsal bir fenomendir. Medya kullanımı ve televizyon izleme de yalnızlıkla baş etme stratejilerinden biridir. Bu yüzden yalnızlık ve televizyon kullanımı arasındaki bağlantıların ortaya çıkarılması önemlidir. Bu çalışmada, insanların yalnızlık seviyesine bağlı olarak hangi doyumları elde etmek amacıyla televizyon izlediği sorusuna cevap aranmıştır. Analiz sonuçları, yalnızlık düzeyi arttıkça televizyon izleme süresinin arttığını, yalnızların en çok televiz-yonda magazin programları, diziler ve sinema filmlerini izlediğini ortaya koymuştur. Yalnızlar arkadaşlık ve kaçış, zaman geçirme ve alışkanlık, eğlence ve sosyal etkileşim gereksinimlerini doyurmak için televizyon izlemektedirler. Ancak yalnızlık düzeyi arttıkça, televizyonda bilgilenme motivasyonuna verilen önem azalmaktadır.
Günümüzde her şey hızla değişiyor. Yerleşim merkezleri de bu kapsamda büyümekte, gelişmekte ve değişmekte… Giyimden elektronik eşyaya, hatta dayanıklı tüketim mallarına kadar hızla değişmekte, kısa süre sonra demode olmaktadır… Yerleşim merkezleri de bu kapsamda büyümekte, gelişmekte ve değişmekte… Fertlerin, ailelerin bütün bunlara yetişmek, sahip olmak gayesi ve çabası sosyal yaşantılarına da etki ediyor. Çevreyi bırak; bireyler kendine bile zaman ayıramıyor. Kentler büyüdükçe yürekler küçülüyor, çekirdek aile oluşuyor, yakın çevre daralıyor. Bir yandan toplum daha çok her şeye rağmen daha çok tüketmeye teşvik ediliyor. Bir yandan hayatı seyrederek ekranlı yaşama, diğer yandan dijital arkadaşlıklar, telefon bağımlılığı, bilgisayara düşkünlük, pizza kültürü, her çeşit yemekten, her türlü eşya teminine, para çekmekten para yatırmaya ve her türlü ödemeden gazeteye varıncaya kadar oturduğun yerden bir tıkla oluyor. Adeta hayat insan eliyle insansız yaşanılıyor…
Şimdi de ortaokul ve lise de öğrenim görmekte olan öğrencilerin sosyal medya kullanımına ilişkin tutumlarını belirlemek, sosyal medyaya ilişkin tutumları arasında farklılık olup olmadığını araştırmak ve çeşitli değişkenlerin etkili olup olmadığını ortaya koymakla ilgili bir araştırmayı görelim:
Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini, 2013-2014 eğitim öğretim yılında Nevşehir ili Ürgüp ilçe merkezindeki devlet okullarında öğrenim görmekte olan ortaokul ve lise öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise basit tesadüfî, oransız küme örneklem yöntemi ile belirlenmiştir. Örneklem belirlenirken rastgele bir ortaokul ve lise kura ile seçilerek Argın (2013) tarafından geliştirilen sosyal medya tutum ölçeği 172 ortaokul, 181 lise olmak üzere toplamda 353 öğrenciye uygulanmıştır.
Çalışmanın bulgularına göre: Öğrencilerin sosyal medyaya yönelik tutumlarının kısmen olumlu olduğu, erkeklerin kızlara göre sosyal medyaya yönelik daha olumlu tutuma sahip oldukları, ortaokul ile lisede öğrenim gören öğrencilerin sosyal medyaya yönelik tutumları arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir.
Ayrıca başka bir araştırma da yüksek şiddet eğilimi olan ve olmayan ergenlerin yalnızlık ve algılanan sosyal destek düzeylerinin incelenmesidir. Bu amaçla Adana’ya bağlı devlet okullarında öğrenim görmekte olan 899 lise öğrencisinden bilgi toplanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız örneklemler için t-testi kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, yüksek şiddet eğilimi olan ergenlerin yalnızlık düzeyleri yüksek; aile, arkadaş ve öğretmen destekleri ise düşük düzeyde olduğu görülmüştür.
Daha başak bir araştırma sonucu da oldukça ilginçtir; araştırma sonucunda sosyal medyayı yoğun kullanan öğrencilerin depresyon ve yalnızlık seviyelerinde anlamlı derecede farklılıklar bulunduğu gözlemlenmiştir…
İlmi gerçekler ışığında yapıla gözlem ve araştırma sonuçlarına göre: Bütün bunlar bireyi ferdileştiriyor, bencilleştiriyor, karşısındakine saygısını, sosyal münasebetlerini azaltıyor. Sanal âlemde yüzbinlerce, hatta milyonlarca arkadaşı olanların bile, yakınlarında dertleşip sarılabilecekleri, kısaca dokunabilecekleri kimseleri pek yok… Evlenenleri olsa düğünlerine, cenazeleri olsa cenazelerine gelen yok denecek kadar az… Ayak izleri yerine, el izleri gün geçtikçe daha da artıyor. İnsan fıtratına uymayan bu yaşam tarzı; fertleri mutsuzlaştırıyor, geriyor. Fert mutluluğunun yalnız kendi isteklerinin gerçekleşmesine bağlı olduğunu sanıyor. İkinci bir kişiyle yaşamını paylaştığında kendi isteklerinin ikinci plana düşeceğinden korkuyor. Bu kişiler için paylaşım ve fedakârlık, ahmaklık ve enayilikle aynı anlama geliyor. Öte yandan: Bilgisayar her şeyi biliyor, bilgisayarda her şey var. Öyleyse benim bilmeme, aklımda tutmama ne gerek var. Okumak, araştırmak, yorulmak bunlar boş şeyler. Dedim ya her şey elektronik makinalarda, bilgisayarlarda var zaten.
Bilgisayarlar bilgi çöplüğüdür. Oradaki her bilgiye de güvenilmez. Elle yazmanın, kitaptan okumanın araştırmanın, bir mesele üzerinde beyni yormanın tadı tabii ki ayrıdır. Bu demek değildir ki bilgisayarları kullanmayalım, bir kenara atalım. Kullanacağız; çünkü bilgisayarlar çağın gerçeği, Yaradan’ın insanlara lütuflarından biridir. Ama ihtiyaç için, kolaylık olsun diye, işimizi çabuklaştıralım diye, yoksa bir oyun ve oyalanma aracı değildir. Tabii ki kullanacağız ama makul ölçülerde, sağlığımıza zarar vermeden ve dünyadan kopmadan…
Hiç birinize ne kalabalıkta yalnız, ne de yalnızlıkta kalabalık bir yaşam dilemiyorum…
HOŞ ve ESEN KALINIZ
Abdullah HAKTANKAÇMAZ