DOLAR 34,5421 % -0.02
EURO 36,6176 % -0.09
STERLIN 43,7657 % -0.22
FRANG 39,1672 % 0.11
ALTIN 2.915,64 % 0,56
BITCOIN 91.973,75 1.307

YURTTA SULH, CİHANDA SULH…

Yayınlanma Tarihi : Google News

Warning: getimagesize() expects parameter 1 to be string, object given in /home/ilkhavadishab/domains/ilkhavadis.com/public_html/wp-content/themes/theHaberV8/functions-ek.php on line 131

Warning: basename() expects parameter 1 to be string, object given in /home/ilkhavadishab/domains/ilkhavadis.com/public_html/wp-content/themes/theHaberV8/functions-ek.php on line 132
YURTTA SULH, CİHANDA SULH…
0

“Su uyur düşman uyumaz der” büyüklerimiz. O düşman dünde vardı, bugünde var, yarın da var olacaklar… Ama sen pusulanı kaybeder nereden estiği bilinmeyen bir rüzgara kapılır rotanı kaybedersen işte o zaman kaybolursun unutma!..

– Ben yaşlandım. Oksijeni bol bir beldemize giderim. İkinci baharımı deniz manzaralı bu güzel beldemizde yaşarım. Sabah-akşam oltamla balığımı tutarım. Ömrümü böylelikle huzurla yaşar göçer giderim demekle olmaz. Nene Hatunları, Şerife Bacıları, Sırtında bebeğiyle, kağnısıyla istiklâl ve istikbali için cepheye mermi taşıyan cefakâr ve vefakâr yiğit Türk kadını Elif Anamızı düşünelim.

Yediden yetmişe hepimiz vebal taşıyoruz. “Onlar gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler, ağızları var konuşmazlar” taifesinden olmayalım.

“Su uyur düşman uyumaz der” büyüklerimiz. O düşman dünde vardı, bugünde var, yarın da var olacaklar… Ama sen pusulanı kaybeder nereden estiği bilinmeyen bir rüzgara kapılır rotanı kaybedersen  işte o zaman kaybolursun unutma!..

***

– Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, dünyada bir ilk, örnek bir  dostluğun ifadesi olarak 1934 yılında Avustralyalı ve Yeni Zelandalı annelere aşağıdaki mesajı göndermiştir…

“- Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız.

Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır.

Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”

– Atatürk’ün bu özlü ve anlamlı sözleri, 1934 yılında, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü nedeniyle düzenlenen törenlerde okunmak üzere hazırlayıp dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya verdiği metinde yer almaktadır…

***

Şu güzelliğe, şu berrak ifadeye bakın. Dünyada böyle her sözcüğü sevgi dolu, mert, civanmert bir milletten başka bir milletin haykırılan veçiz sözü var mı?

Barışın ve huzurun anahtarı sevgidir, kardeşliktir, birliktir, dirliktir, gerisi teferruattır.

-Günlerdir ülkemizin idaresine, kaderine talip olan bürokratlarımızdan tutturmuşlar bir yaygara gidiyor. Naçizane sade bir yurttaş olarak anlamakta zorlanıyorum. Maksadınız ne? Amacınız ne? Ne yapmak istiyorsunuz?

-Bu soruların cevabını merak eder dururum…

1960-1922 yılları arası ülkemizin yaşadığı son yarım yüzyılının acı-tatlı geçmişini öğrenirseniz bu sorunun cevabını bulmak hiç te zor olmayacaktır. Öyle ise; “Haydi yaşayan babalarımıza, annelerimize, dedelerimize ve ninelerimize soralım. Onlar dillerini yutmadılar, kimse de onları dün olduğu gibi bugün de baskı yaparak susturmuyorlar. Bu değerli büyüklerimiz yakın tarihimizin yaşayan şahitleridirler. Bizlerde tarihi gerçeklerimizi onların ağızlarından işitelim. Öyle ya  65 yaş büyüklerimiz deyip edebiyat yapmakla, bilmem ne huzurevlerinde onları rahat etmelerini sağlıyoruz demekle olmaz. Onların tecrübelerinden de istifade edelim.

Canlı, cansız; soyut somut her nesnenin bir bedeli vardır. Geçmişte bedel ödendi de bu günlere gelindi. Tam huzura kavuşacağız derken nerden geldiği bilinmeyen (-ki biz o havanın nerden estirildiğini çok iyi biliyoruz, aklı selim sağ duyulu her can da çok iyi biliyorlar)  bir havanın esintisine kapılıp yön değiştirmeyelim. Tarihi gerçekler şu hususu gayet açık ve net gözler önüne koymuştur. Pusulası olmayanlar, pusulasını kaybedenler önlerini göremezler, kendilerine yön tayin edemezler ve neticede kaybolup giderler.

21 yüzyılda yaşayan insanlar aydın ve aklıselim insanlardır. Toplumumuzu germenin, huzurumuzu bozmanın bir anlamı var mı? Şanlı Tarihimiz, kahramanlarımızı yazdığı gibi ihanet edenleri de sayfalarına kara bir leke olarak kaydettiğini unutmayalım.

Geçmişten bir-kaç örnek vermek istiyorum:

-Gecelik repo faizlerini, faili meçhul cinayetleri, batırılan bankaları, yurt dışına giderken sınır kapısında ödettirilen 100 dolarları, cebinde 1 paket yabacı sigara, 1 dolar ya da 1 mark bulundurmanın suç sayıldığı günleri.  Daha neler, neler. O günlerden bu günlere geldik. Yazmakla sayfalara sığdıramayız. 80 kuşağı ve öncekiler bu ve benzeri muzdârip olduğumuz kâbus dolu o sıkıntılı günleri çok iyi bilirler. Şimdi sokaklarımızda, oto parklarımızda araçlarımızı park edecek yer bulamıyoruz. Evet, sıkıntılar her yerde var, dünyada var. Elbet iki yıldır yaşadığımız bir salgın vakıası gerçeği var. Bundan dünyada etkilenmeyen ülke var mı?  Her şeye rağmen ümitsiz olmayalım. Mutlak her darlığın sonu varlık, her karanlığın sonu aydınlıktır.

Dünyayı dizayn eden güçler her zaman olduğu gibi yeni projelerle gelmek isteyecekler. Onlar stratejilerini icra ediyorlar ve etmeye de devam edecekler. Bizler işimize bakalım. Toplum huzurumuzun anahtarı birlik ve beraberliktir. Kalkınmanın temel ilkesi ise ulaşım ve iletişimdir. Hülasa, hepimiz bunları görüyoruz ve biliyoruz. Zincir halkası gibi birbirimizden kopup dağılmayalım.

“Yurtta Sulh, Cihan Da Sulh” temel ilkemizdir. Bunu maske olarak kullananlara sakın kanmayalım. Tarihimizi okursanız kimsenin malına, canına, namusuna asla ve kata yan gözle bakmayan asil bir milletin fertleri olmaktan onur duyarsınız. Sözüm ona dünyanın medeniyet ve barış havarisiyiz diye ahkâm kesenlerin riyakâr ve iki yüzlülüklerini görürsünüz.

Balkanlar, Kafkaslar, Ortaasya ve komşu devletlerimiz ortada. Her gün haberleri izliyorsunuz. Hemen hemen her gün haberlerimizde denizlerde botlarla çaresizlik içinde çoluk çocuk umuda yolculuk kervanında denizlerin serin ve derin sularında telef olanları; sınır kapılarında donarak hayatlarını kaybedenleri işitirsiniz. Emperyalist güçlerin masum çocuklarımızı, sözüm ona sözde barış havarilerinin eli kanlı terör örgütleri vasıtasıyla, zalim emelleri uğruna hayatlarını karartanları görürsünüz. Batının satılmış uşakları terörist katillerin ellerinde hayatları karartılan ve dağa kaçırılan yavrularının acılarıyla iki yılı aşkın süredir feryat-figân eden masum ve mağdur gözü yaşlı, çilekeş Diyarbakır Annelerimizin yüreklerinin duyulmayan acı feryatlarını işitirsiniz.

Bizler asil ve dünya medeniyetleri içerisinde en eski maziye sahip bir millet olarak her zaman olduğu gibi her sıkıntılarımızı daima birlik ve beraberlikle, kararlılıkla, namusumuz ve kutsal vatanımız  uğruna canlarımızı feda ederek bu günlere gelmişiz.

Şu gerçeği asla unutmayalım. 24 milyon küsür km2 kocaman cihan şümul bir imparatorluk parça parça edilip 780 bin km2’ye küçülmüştür. Bu da aritmetik olarak 30’da bir küçüldüğümüz anlamına geliyor. Hâlâ birilerinin planı içteki ve dıştaki işbirlikçileri, eli kanlı terör maşaları vasıtasıyla bu aziz vatanımızı da bölüp, parçalamak ve müstemleke yapmak istiyorlar. Planları aşikâr.

Peki ne yapmalıyız? Önce kafamızı iki avucumuzun arasına koyup tefekkür etmeliyiz. Vatan olmazsa dinde, namusta hiçbir şeyin olamayacağını iyi bilmeliyiz. 1903 yılında bizden koparılan Plevne Eyaletimizde (Bulgaristan’da…) 30 yıl evvel  ölmüş analarının, babalarının mezar taşlarındaki adlarının dahi Türk ismine tahammül edemeyen ve çeşitli baskılarla 500 bin soydaşımızın karda, kışta, tipide per-perişan anayurtlarına göç ettiklerini unutmadık.  Elbette acı-tatlı hatıraları unutmak çok zordur.

Tarihimizi okuyalım, geçmişimizi iyi öğrenelim. Doğruları, gerçekleri genç yavrularımıza öğretelim. Aklı selim her vatandaşımızın vebal taşıdığını unutmayalım. Şanlı tarihimizde atalarımızın bizlere başımızı öne eğdirecek hiç bir davranışı olmamıştır. Kanlarıyla, canlarıyla destan yazmış kahramanlarımızın bize emanet ettiği Aziz Vatanımıza ‘Allah korusun’ zeval gelirse onlara bunun hesabını asla ve kata veremeyiz.

Unutmayalım ki; Bizim kahramanlarımız ‘Cephede Mehmetçiğimiz, kahraman askerlerimiz; geri safta aydınlarımız, ediplerimiz, ozanlarımız, şairlerimiz’ hiç biri leke kabul etmeyecek kadar saf ve berraktırlar. Onların hayatlarını okumak, yaşadıkları devrin özelliklerini öğrenmek yarınlarımıza giden yolda yollarımızı ve ufkumuzu aydınlatacaktır.

Hadi gelin kucaklaşalım, yepyeni aydınlık ufuklara doğru kenetlenelim. aydınlık ufuklara doğru yol alalım.  Aklın yolu, doğru yol birdir unutmayalım…

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

YORUM YAP