Eğitimci-Yazar Müslüm Abacı yazdı…
Muhterem Kardeşlerim…
Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, O’nu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Bunun alameti de, O’nun düşmanlarını düşman bilmek, O’nu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene, yani gevşeklik sığmaz. Aşıklar, sevgililerinin divanesi olup, onlara aykırı bir şey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icap eder.
Resulullah’ı sevmek, bütün Müslümanlara Farz-ı Ayndır. O’nun sevgisi bir gönüle yerleşirse, İslamiyet’i yaşama, imanın ve İslam’ın tadına, doyulmaz zevkine ermek ne kadar kolay olur. Bu sevgi, iki cihanın efendisine tam uymaya sebeptir. Bu sevgiyle Allahü Teâlâ’nın Habibine ikram ettiği sonsuz ve tarife sığmaz nimetlere ve bereketlere kavuşmakla şereflenilir. Küçük, büyük her Müslüman’ı doğrudan doğruya Resulullah’ın sevgisine götüren Ehl-i Sünnet Âlimleri ve kitapları bu bereketlerin senetleridir.
Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, Seadet-i Ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa O’na tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. O’na uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.
Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama tâbi olanlara mahsustur. Dünyada yapılan hayrat ve hasenat, yani bütün iyilikler, bütün keşfler, bütün hâller ve bütün ilimler Resulullah’ın yolunda bulunmak şartı ile, ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü Teâlâ’nın sevgili Peygamberine tâbi olmayanların yaptığı her iyilik, dünyada kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Yani, iyilik şeklinde görünen, birer istidractan başka bir şey olamaz.
Kur’an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi de, ondan yüz çevirdi ki, bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri elbette ateşe atacağız.” [Nisa 55-56]
“Rablerini inkâr edenlerin [imansızların faydalı] işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; o işlerin hiç faydası olmaz.” [İbrahim 18]
“Kıyamette onların yaptıkları her işi toz duman ederiz.” [Furkan 23]
“Kıyamette en çok ziyana uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, bütün çabaları boşa gidenlerdir.” [Kehf 103-104]
Bir kimse, binlerce sene ibadet etse ve ömrünü, nefsini temizlemekle geçirse ve güzel huyları ile yanındakilere ve keşf ettiği aletler ile, bütün insanlara faydalı olsa, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkça, İslam dinine inanıp Müslüman olmadıkça ebedi saadete kavuşamaz.
İşte Âyet-i Kerime mealleri:
“Allah indinde hak din ancak İslam’dır.” [A.İmran 19]
“Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” [Maide 3]
“Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.” [A.İmran 85]
“Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.” [Muhammed, 33]
“Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır.” [Feth 17]
“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.” [Ahzab 66]
Ahirette azaplardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, Allahü Teâlânın sevgisine kavuşur. O’na tâbi olan, Allahü Teâlâ’ya sadık kul olmak saadetine erer. Dünyaya gelmiş olan yüzyirmidörtbinden ziyade Peygamberin en büyükleri, O’na tâbi olmayı istemiştir. Musa aleyhisselam O’nun zamanında bulunsaydı, o büyüklüğü ile beraber, O’na tâbi olmayı severdi. İsa aleyhisselamın gökten inip, O’nun dini yolunda yürüyeceğini herkes bilir. O’nun ümmeti olan Müslümanlar, O’na tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennete gireceklerin çoğu bunlar oldu ve Cennete herkesten önce gireceklerdir.
O’na tâbi olmak, yani O’na uymak, O’nun gittiği yolda yürümektir. O’nun yolu, Kur’an-ı Kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola İslam Dini denir. O’na uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip, haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da O’na uymaya çalışmalıdır.
İman etmek, O’na tâbi olmaya başlamak ve saadet kapısından içeri girmek demektir. Allahü Teâlâ O’nu, dünyadaki bütün insanları ebedi saadete davet için gönderdi.
Âyet-i Kerimelerde mealen buyuruldu ki:
“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiya 107]
“Resulullah’ta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.” [Ahzab 21]
Ona tâbi olarak yapılanlar makbuldür. Mesela, O’na uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, O’na uymaksızın, birçok geceyi ibadetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü, kaylule etmek, yani öğleden önce biraz uyumak Âdet-i Şerifesi idi.
Mesela O’nun dini emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, O’nun dininde bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan daha kıymetlidir. O’nun dininin emri ile fakire verilen az bir şey ki, buna zekat denir, kendi arzusu ile, dağ kadar altın sadaka vermekten daha efdaldir.
Emir-ül-Müminin Ömer radıyallahü anh bir sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshabı; “Geceleri sabaha kadar ibadet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır” deyince, Emir-ül-Müminin; “Keşke bütün gece uyuyup da, sabah namazını cemaatle kılsaydı, daha iyi olurdu” buyurdu.
İslamiyet’ten sapıtmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücahede edip, nefslerini körletiyor ise de, İslamiyet’e uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakirdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hasıl olursa, dünyada birkaç menfaatten ibaret kalır. Halbuki, dünyanın hepsinin kıymeti ve ehemmiyeti nedir ki, bunun birkaçının itibarı olsun. Bunlar, mesela çöpçüye benzer ki, çöpçüler herkesten daha çok çalışır ve yorulur. Ücretleri de herkesten aşağıdır. İslamiyet’e tâbi olanlar ise, latif cevahir ve kıymetli elmaslar ile meşgul olan mücevherciler gibidir. Bunların işi az, kazançları pek çoktur. Bazen bir saatlik çalışmaları, yüz binlerce senenin kazancını hasıl eder. Bunun sebebi şudur ki, İslamiyet’e uygun olan amel, Hak Teâlâ’nın makbulüdür, çok beğenir.
Böyle olduğunu kendi kitabının çok yerinde bildirmiştir. Mesela, Âl-i İmran suresi, otuz birinci Âyetinde mealen; “Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız ve Allah’ın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allah bana tâbi olanları sever” buyuruyor.
İslamiyet’e uymayan şeylerin hiç birini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevap verilir mi? Belki cezaya sebep olur.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerimde, Nisa suresi, sekseninci Âyetinde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, O’nun Resulüne itaat edilmedikçe, O’na itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kat’i ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, Âyet-i Kerimede; “Elbette muhakkak böyledir” buyurdu ve bazı doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Âyet-i Kerimede mealen buyuruldu ki:
“Allah ile Resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.” [Nisa 150,151]
Bütün insanlara önce lazım olan şey, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi bir iman ve itikad edinmektir. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın yolunu bildiren, Kur’an-ı Kerimden Murad-ı İlahiyi anlayan, Hadis-i Şeriflerden Murad-ı Peygamberiyi çıkaran bu büyük Âlimlerdir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Allah’ın Peygamberinin ve O’nun Eshabının yolunu kitaplara geçiren, değiştirilmekten ve bozulmaktan koruyan, Ehl-i Sünnet Âlimleridir.
Ehl-i Sünnetin Reisi, İmam-ı A’zam Ebu Hanife Nu’man bin Sabit’tir (Radıyallahü Teâlâ Anh).
Evliyanın büyüklerinden Sehl bin Abdullah Tüsteri hazretleri buyuruyor ki:
“Eğer Musa ve İsa aleyhimesselamın ümmetlerinde, İmam-ı A’zam Ebu Hanife gibi bir zat bulunsaydı, bunlar Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa dönmezdi.”
Muhammed aleyhisselama tâbi olmak Ahkam-ı İslamiye’yi yani İslam dininin emirlerini beğenip, seve seve yapmak ve O’nun emirlerini, İslamiyet’in kıymet verdiği üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, salihlerini büyük bilip, hürmet etmektir ve O’nun dinini yaymaya uğraşmak demektir ve dinine uymak istemeyenleri, beğenmeyenleri, aldırış etmeyenleri zelil, hakir ve aşağı tutmaktır.
İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, Dünya ve Ahiretin Efendisi olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. O’na tâbi olmak için iman etmek ve Ahkam-ı İslamiye’yi öğrenmek ve yapmak lazımdır.
Allahü Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin inşaallah. (Amin)