Mediha Bulkan yazdı…
Annesi ve babası, her yıl oğullarını, yazın büyükannesinin yanına gönderirken trende ona eşlik edip bir sonraki gün aynı trenle eve dönerlerdi. Biraz büyüdüğünde çocuk anne ve babasına dedi ki:
-Artık büyüdüm, bu yıl büyükannemin yanına tek başıma gitmeyi denesem, ne dersiniz?
Kısa bir tartışmadan sonra anne ve babası bu konuda fikir birliğine vardılar. İstasyon platformunda ona el sallayıp uğurlarken ve vagonun penceresinden son tembihlerini yaparken çocuk aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti.
-Evet , biliyorum, biliyorum, yüzlerce kez söylediniz…!
Tren kalkmak üzereydi ki babası:
-Oğlum olur ya; kendini rahatsız ve yalnız hissedersen ya da korkarsan bu senin için.! dedi ve oğlunun cebine bir şey koydu.
Ve çocuk artık tek başınaydı, etrafında yabancı insanlar birbirleriyle itişip kakışıyor, gülüyor, kompartımana girip çıkıyorlardı.
Kondüktör çocuğun biletine bakarken, yalnız yolculuk yaptığına dair bir yorum yaptı, birisi ona acır gibi baktı. Onu işaret edip fısıldayanlar oldu.
Çocuk birden, kendini çok huzursuz hissetti ve rahatsızlığı her bakışla daha da arttı.
Başını önüne eğdi, koltuğun köşesinde adeta büzüştü ve gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. İşte o anda babasının cebine bir şey koyduğunu hatırladı. Titreyen elleriyle, el yordamıyla o küçük kâğıt parçasını buldu ve açtı.
Kağıtta şunlar yazılıydı:
-Oğlum, biz son vagondayız.
***
Çocukların uçmasına izin vermeliyiz, onlara güvendiğimizi göstermeliyiz ama, onlar hayatı göğüsleyene kadar da son vagonda olmalıyız.
Ataerkil bir milletiz..
Aile mefhumunu, kaybetmeye başladığımız şu günlerde..
Özümüze dönelim.
Aile birliğini koruyalım, sahip çıkalım..
Anneniz babanız hayattaysa ; siz o vagonda hiç yalnız olmayacaksınız..!