Maarif Platformu olarak Cumhuriyetin 100.yılında eğitim alanındaki kalkınma adına çağrımızı paylaşıyoruz. Çağrımızda özet olarak; Osmanlı’nın torunlarının maarif geleneğinden koparılıp ‘eğitim’ aracılığıyla pasifleştirilmesi, bu yüzden de tarihteki gerçek rolünü icra edememesi vurgulandı. Bu yüzden dünyanın büyük kısmı beklenen refah ve barış ortamından uzaktadır.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, İbn Haldun Üniversitesi 2023-2024 Akademik Yılı Açılış Töreni’nde dile getirdiği, “Milli bir maarif bilinciyle kendi eğitim modelimizi üretmenin vakti geldi.” çıkışını destekliyor ve yegane çözüm yolu olarak görüyoruz.
Geçen yüzyılı, kahir ekseriyetle demokratik cumhuriyet uygulamalarının değil bürokratik cumhuriyet uygulamalarının hâkim olduğu bir dönem olarak geçirdik. Halkın istekleri tam manasıyla maarif sistemimize yansımadı.
Eğitimi okula ve binalara hapseden merkezi sınavlar, kanser gibi eğitim sistemini çürütmekte, içini yiyip bitirmektedir. Zorunlu eğitim; mesleki eğitim ihtiyacını yok sayan dolayısıyla, ziraat faaliyetlerini, üretim ve girişimcilik duygusunu öldürmekte ve herkesi üniversitede okumaya ve terlemeden kazanma yollarına yönlendirmektedir. Her girenin mezuniyetine yol veren üniversite eğitimi ve mevcut merkezi sınav sistemi, mezun olunduğunda ne mezun olan kişiye ne de ülkenin ihtiyaç duyduğu iş gücünü karşılama konusunda işe yaramayan pek çok alanda üniversite diploması alma isteğini doğurmaktadır.
Ülkemize biçilen ve giydirilen eğitim düzenin en büyük psiko-sosyal, kültürel diğer bir ifadeyle ontolojik yanlışlıkları, önce eğitim sonra da medya ve bürokrasi üzerinden gerçekleşmektedir. Özellikle, çocuk oyunları ve çocuk filmleri, gençlik ve kadın dizileri tam bir kontrol ve kolonizasyon aracı olmaya devam etmektedir. Böylece değerlerimiz üzerinde savaş meydanlarında yapılamayan tahribat çocuk oyunları ve diziler ile yapılmaktadır. Haddi zatında kendi tarihsel birikimimiz ve kültürel kodlarımızı tam anlamıyla yansıtmayan, hatta bazı durumlarda reddeden müfredatın görünen ayağı okullar olsa da görünmeyen ayağı medya, film ve dizi sektörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Okullarda zaten doğru ve tam olarak kazandıramadığımız kimliğimizin medya ve popüler kültür yoluyla tamamen ortadan kaldırılması gibi bir tehdit altındayız.
Türkiye Yüzyılı Projesi’nin en önemli basamağının yerli ve milli bir muhtevaya sahip eğitim sistemi ve müfredatı olduğunu düşünüyoruz. O yüzden eğitimden maarife, öğrenciden talebeye, öğretmenden muallime, ilimden irfana geçişi önceleyen, eğitimin bilgi meselesi olmaktan çıkarıp medeniyet meselesi haline getirilmesi için yerli milli eğitim modeli ülkemiz için acil önceliktir.
Peki neler yapılmalı?
Bu amaçla Platform olarak yaptığımız ilk Milli Eğitim Çağrısı’nda (Okumak için tıklayın), eğitimi tekniğe ve sathi çözümlere boğulmaktan kurtaracak esaslı formüller gündeme getirilmiştir. Bu çağrıda medeniyetimize, kültürümüze, değerlerimize ve çağa muvafık bir anlayışla ders kitapları ve müfredat geliştirme üzerine de ilmi ve felsefi çalışmalar yapılması teklif edilmektedir.
“Türkiye Yüzyılı” vizyonunda son derece önemli 16 hedef olduğu halde eğitim felsefesi konusu göz ardı edilmiştir. Bu vizyonda, Türkiye’nin maarif davası en önemli meselesi haline gelmelidir.
Mevcut müfredat ve ders kitaplarından tarihimize ve kültürümüze ait değerleri ve kutsalları yok saydığı için yol alamadığımız yıllarca görüldü. Çözüm; sanatı ve bilgiyi ahlak ve maneviyat içerisinde öğretecek, eğitimi bir medeniyet yürüyüşü haline getirecek yeni bir yapılanmada görülüyor. Bu konuda son 20 yılda yapılan olumlu değişimleri gözlemlemekle beraber yeterli görmüyoruz.
- Sağlık, hukuk, eğitim gibi temel alanlarda yapılması gerekenler: Eğitim; yaratılış, mizaç ve öğrenme profilini esas alarak yapılandırılırsa; insanlar sadece belge alarak herhangi bir işi sadece rahat olduğu için yapma isteğinden vazgeçecek, en iyi yapacağı işin eğitimini gerektiği kadar aldıktan sonra ülkesine yeteneklerini en doğru şekilde kullanarak katkıda bulunacaktır. Zira ilkokul birinci sınıfta örgün eğitime başlayan bütün insanları 16 sene boyunca üniversite bitinceye kadar okulda kalmak zorunda bırakan ve bu süreçte herhangi bir mesleğin gerektirdiği pratik ve uygulanabilir bilgi ve beceriyi kazandırmayan bir eğitim sistemi, ülkenin önünü açmak ve ilerlemesini sağlamak yerine sürekli ülkeye yük olmaktadır. Ve ürettiği her şeyi yapmaya istekli ama hiçbir mesleki becerisi olmayan, bir mesleği öğrenmek için de geç kalmış milyonlarca genç ile ülkeye bir kambur olmaktadır.
- Geleceğimizi heba etmemek için yapılması gerekenler:Milletin bütün halinde ahlak, sanat ve marifet alanında seferber edildiği, bilimde, teknikte, sanatta ve edebiyatta özgün eserler verme yollarının açıldığı bir maarif sistemi kurgulamalıyız. Mevcut şartlarda z orunlu eğitimin modern eğitim dünyasındaki yeri tartışmalıdır hatta bir sömürgeleştirme aracıdır. Okul sürelerini uzatmak zamanın pedagojik gerçekleriyle örtüşmemektedir. Test bilgisi ile ahlak ve kültür ve medeniyet değerleri verilememektedir. Eğitimin merkezi sınavlara endeksli olması ikinci bir müfredatı (paralel müfredatı) doğurmakta ve eğitimi yozlaştırmaktadır. Başarı sınavla özdeş hale getirilince sınav çocukların ve gençlerin dünyasını karartmaktadır. Eğitimin aile geleneklerimize ve mana köklerimize uygun bir vizyonla, helal-haram, meşru-gayrimeşru, günah-sevap ölçüsü içerisinde ve pedagojik kurallar dahilinde verilmesi skora, puana ve istatistik değerlere indirgenmemesidir.
Yerli ve milli modeller üzerinde ısrar edilmesinin sebebi şöyle açıklanabilir.
Eğitimde yapılan yenilik ve değişikliklerin hayata geçmesi ve başarılı olması öğretmenlerin bu değişiklik ve yenilikleri kabul etmesi, “doğru uygulaması” ile mümkündür. Doğru uygulamayı bazı eğitimler ve bir süre tecrübe ile aşmak mümkün olabilir ancak öğretmenler dünyanın en iyi modeli de önlerine koyulsa kendi tecrübe etmedikleri, kendilerinden bir şeyler görmedikleri, değerlerini, yaşadığı dünyayı ve hayallerini yansıtmayan, yabancı görünen ve yabancılaştıran model ve fikirleri kabul etmemektedir. Kabul etmediği için de uygulaması sırasında gerekli katkıyı sunmamaktadır. Öğretmenler bu tür çalışmalara sahip çıkmadığı sürece de başarıya ulaşmak mümkün olmamaktadır.
Milli Maarif sistemimizin Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte diğer ana unsurları olan YÖK, TÜBİTAK, TÜBA gibi diğer kuruluşları da bu anlamda güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. Tüm bilim kurumları doğrudan topluma iktisadi, kültürel, sınai hizmetleri önceleyecek şekilde yapılandırılmalıdır. Türkiye’nin her yerindeki üniversitelerde yarı bağımsız araştırma merkezleri kurulmalıdır.
Ülkemize eğitimle ilgili konularda fikir, düşünce, plan, proje ve bilgi üretmek için bir araya gelmiş hamiyetperver gönüllülerden oluşan Maarif Platformu olarak, Yeni Türkiye Yüzyılı hedeflerinin en kısa zamanda amacına ulaşacağına inanıyoruz.
Bu nokta-i nazardan Maarif Platformu olarak müktesebatımızca ortak derdimiz, ortak meselemiz olan maarif davamıza elimizden geldiği kadar katkı sunmaktır.
CUMHURİYETİN 100. YILINDA YERLİ MİLLİ EĞİTİM ÇAĞRISI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.